Bizi yanıltan şehirlerin puslu havasıymış meğer. Oysa insan bir Bodrum akşamında, aylardan Eylül ise, bir martı denizin üstünde nazlı nazlı süzülürken üstelik; nasıl konuşabilir ki kısık sesle? Nasıl susturabilir içinden geçen şarkıları? Yağmursuz ve sisli bir şehirde korkar insan belki martı çığlıklarından ama bütün yağmurların biriktiği kocaman bir yağmur damlasından su içiyorsa bir martı ve sallandırmışsan bedenini o damlaya doğru martıların çığlıkları en güzel şarkı gelir kulağına… Bir kadın bir Bodrum akşamında korkuyorum diye haykırıyorsa hala çok incinmiştir. Eski bir şehirde çok karşı çıkıyordur her şeye ve insan bunca karşı’yken herşeye kendine de karşı olmadan sürdüremez yaşamını. Bir bodrum akşamında açmışsa ona yüreğini bi adam, gözbebeklerinin tam içine bakıyorsa ya da öyle geliyorsa kadına ve hala öpmüyorsa adamı; bu sıradanlığa, tekdüzeliğe, alışılmışlıklara tahammülü olmadığındandır. He...
"Küçük kara balığın öyküsünü dinleyen ve hep okyanusları düşleyen kırmızı balık"