Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Beyaz Evler Şehri...

   Bizi yanıltan şehirlerin puslu havasıymış meğer.  Oysa insan bir Bodrum akşamında, aylardan Eylül ise, bir martı denizin üstünde nazlı nazlı süzülürken üstelik; nasıl konuşabilir ki kısık sesle?  Nasıl susturabilir içinden geçen şarkıları?   Yağmursuz ve sisli bir şehirde korkar insan belki martı çığlıklarından ama bütün yağmurların biriktiği kocaman bir yağmur damlasından su içiyorsa bir martı ve sallandırmışsan bedenini o damlaya doğru martıların çığlıkları en güzel şarkı gelir kulağına…   Bir kadın bir Bodrum akşamında korkuyorum diye haykırıyorsa hala çok incinmiştir.  Eski bir şehirde çok karşı çıkıyordur her şeye ve insan bunca karşı’yken herşeye kendine de karşı olmadan sürdüremez yaşamını.   Bir bodrum akşamında açmışsa ona yüreğini bi adam, gözbebeklerinin tam içine bakıyorsa ya da öyle geliyorsa kadına ve hala öpmüyorsa adamı; bu sıradanlığa, tekdüzeliğe, alışılmışlıklara tahammülü olmadığındandır.  He...

Hep Biraz Fütursuzca...

    Rahat ve deliksiz uykular uyutmuyorum kendime.     Eskimiş masalları mıraldanıyorum.    Sözleri çaresizlik dolu bir ninni hayal ediyorum.  Annemden küçükken ne kadar güzel bir çocuk olduğumu dinlerken   uyuyakalıyorum.  Sonra   yolculuklara geç kalınmış sabahlara uyanıyorum.   Bir kül tablası sigara içiyorum.  Aklım başımda ve sessiz oluyorum kimse uyanmasın diye.  Aynı   evlerde vakit geçiriyorum hep, -geç oldu gitsem iyi olur deyip kalkıyorum. Acemice rujlar sürüp   nerede olduğunu unuttuğum yerlere gitmek istiyorum da   yine de aynı sokaklarda yürüyorum.  İştahla yemek yiyemiyorum hala. Hep aynı.  Odamın duvarlarına astığım resimler, kitaplığıma dizdiğim kitaplar.  Tüm gücümle ağlayışlarımın bile süresi aynı hep.   Mevsimlerin birbirleriyle yer değiştirmesi hiçte Vivaldi’nin dört mevsimi   kadar huzur vermiyor artık.   Şu yaz...