Görünmez olmayı dilemek hiçte masumca bir
çocukluk düşü değildi.
Ben mahvoluyorum elimden tutun demek yerine
burdayım hadi bir tekme de siz atın denilirdi.
Sevgilinin gidişine yakılan ağıtlar ona değil
içimizde yitirdiğimiz duygularımızaydı.
Arayışlar yitirilenlere değil, bir dalgınlık
anında onun yarattığı boşluğaydı.
Tıpkı bir zamanlar boynunda salınan uzun
saçlarının hayaletine ansızın dokunmak
gibi.
Büyüdükçe hayaletler biçim değiştirdi.
Karanlıkta hayalet sandığımız masanın gölgesi
geçen yılların hayaleti oluverdi.
Ve biz hep savaştık kafamızın içindeki
tehlikelerle , baş ağrılarımız yerine...
Yarın ne yapacağını bilmediğin, nerede
olacağını düşünmediğin zamanlar denizin üstüne uzanmak gibiydi.
Bir delinin kuyuya attığı taşın arkadasından
koşarak gitmeye hazır olmayı cesaret sanmıştık.
Yazdıkları satırları okuduktan
sonra asla açıp fotoğraflarına bakmak istemezdik o kadınların.
Çünkü delerdi bakışları.
Çünkü anlardık onları...
Siyah beyaz fotoğraflarda ki kadın silüetlerinden korkardık.Çünkü çoğu kez hem çok güçlü olduklarını duyumsar, hem de içine doğduğu şehire yeni tılsımlar ekliyorsa sürekli ve yoğuruluyorsa acıyla; siyah beyaz resimlerde ki kadın yüreğimizi burkardı.
Kendi içimizdeydik hep. Bazen etrafımıza bakar, görür, duyar ama
sonra gene kendimize, düşlerimize dönerdik.
Bilinmezlerin peşinde olmayı gizem sanmıştık.
Hayatın gerçeklerini görmek için her şeyi
göze alabilirdik, yapardık bunu.
Bunun için yazar,bunun için yaşar,bunun için
gezmek görmek isterdik, bunun içindi!
Umut doluyduk. Bilme, öğrenme, yaratma arzusu
taşırdık.
Duyguları, renkleri, kokuları, izleri, imgeleri,
kendini ve içindeki dünyaları keşfetmek en güzel oyundu ve oyun oynarken hiç
yorulmazdık.
Bir adam çıkardı karşımıza, hemen hayran
olur, aşık olduk sanırdık.
Arardık, çabalardık, planlar yapardık ama hep
tekbaşımızaydık ve bir adam çıkardı hep.
Ona bizi amacımıza yani gerçeklere ulaştırması
için yalvarırdık.
Azıcık duygulu ve elleri güzel bir adam
kestirme yoldu belki gerçeklere ama olmadı hiç, olamadı, olamazdı.
Yanılmak bizim rutinimizdi, yanıldığımızı anlamak
için terk edilmek gerekmediğine ikna olamadık.
Oysa biz bunu haketmediğimizi düşünecek kadar
gururlu ve kibirliydik.
Hata yaptık dostum. Hep de kendimizi
ıskalayarak hata yaptık.
Gurur ve kibrimize yenik düştük..Ulaşılmaz
gördüklerimizle kendimizi,
tek başınalığımızı, büyüklüğümüzü ıskaladık.
Zamanla uğraşmayı bırakamadık.
Vaktimizi iyi geçirmeye, dolu dolu yaşamaya
söz verirdik her gece.
Bunun için az nasihat dinlemedik ama
işte gel gör ki tıkandık dostum!
Çünkü tam başardık dediğimiz yerde ip koptu.
Çoğaldık dedik, yalnızlığa mahkûm olduk,
büyüdük dedik daha da küçüldük, elimizden gelen tek şey Kafka okumaktı.
Anne olabilecek bir kadın olabilir miyiz sorguladık.
İyi bir anne olmak demek kanaatkar olmak
demekti.
Biz yenilik,
yenilenme ve kendimize bile yetememe duygusuyla dolup taşarken, farkında olmadan çocuğumuza “dünya
kötü bir düştür” masalları biriktirdik.
Şimdi şöyle; acaba, farkında olduğumuzu,onlara hissettirmeli miyiz?
Doğrumuzla, yanlışımızla kendimizi kabullenebildiğimizi anlatsak?
Yoksa onlar gibi davranmamaya ısrarla devam mı etmeliyiz?
Biliyor musun dostum insanlar en çok ruhları
çıplakken görünmekten korkarlar.
Ruh çıplaklığı beden çıplaklığına benzemez; bu onlar için en utanılasıdır.
Bu yüzden insanlar ruhlarını kapatırlar hep.
Bu yüzden insanlar ruhlarını kapatırlar hep.
Şimdi tekrar soruyorum: devam mı edelim?
balıklara yem vermek için gelmiştim sonra yazıya daldım. yazı da balıkların denizi gibi derin. derin iyi değildir ama korkutur, bunaltır, gökyüzünü özlersin sonra.
YanıtlaSilbelki kırmızı balık gökyüzünü özlemiştir de farkında değildir? belki bildiği tek mavinin deniz olduğuna inandırmıştır kendini? gökkuşağını göremez bilmiyor mu ta o en derinlerdeyken?
kırmızı balığın bir sürü hayalleri olsun, her nefesinde çıkan baloncuklar gökyüzüne doğru uzansın. sonra küçük kırmızı balık baloncuklarının peşinden koşsun. o zaman çok mutlu olacak kırmızı balık ben inanıyorum :)
ps: cebinde her zaman yedek bir hayal bulundur ;)
kırmızı balık mavi nedir bilmez ki mavi yalnızca denizin üzerine yansıyan bir renktir oysa derinler hep siyah ve karanlıktır. Eğer gökyüzünde bir gökkuşağı görebiliceğini bilseydi çıkarırdı elbet başını maviliklere...Ama kuşlardan çok uçaklar uçuyor artık gökyüzünde bakacak gökyüzü bile kalmamış ki...zaten kuşların vurulmasına da dayanamaz hiç kırmızı balık...
YanıtlaSilTüm endişelere rağmen boğula boğula yüzmeyi öğrendi.
Öylesine hafif ki öylesine huzurlu bazen; bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün ödeyecek nasılsa.
ışığı hayallerinden denize kayıyor hep, hep bir sayıklama...
bundan yazıyor yazıyor enine boyuna içini, dışını ve yeri yani suyu ve denize düştüğü göğü...
o çıksa bile sığ sulara batıyor yine ağırlığından...
Yine de kırmızı balık kendini hiç yalnız hissetmiyor ve artık düzenli olarak ona yem veren bir çevre sakini taşınmış buralara hoşgelmiş :)