Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tiffany'de Bu Kaçıncı Cumartesi Sabahı

Bazı   cumartesi günü filmlerim vardır benim. Bugün ne yapsam da mutlu olsam sorumun cevabı gibi. Sanki iyi bir hafta sonu geçiriyormuşum hissi veren Dışarıda olmanın,odamda huzur ve kahve eşliğinde film izlemekten asla daha iyi bir tercih olmadığını gösteren  Ve tabi ki genelde happy ending movies… Ne zaman isimsiz hissetmeye başlasam kendimi,  Ne zaman içimdeki uzaklar düşü çıkıp gelse Ne zaman korkmaya başlasam bir şeylerden  ve içimde ki hüzün yüklü yaşama iradesi ağırlaşsa Koşarak gelirler bana… "Şu kedi gibiyim,  isimsiz bir serseri.  Biz kimseye ait değiliz,  kimse bize ait değil.  Birbirimize bile ait değiliz."  ( Holly Golightly ) O cumartesilere yakışan en güzel filmlerden biridir  B reakfast at Tiffany's. Bilmem kaçıncı cumartesi çıktı geldi işte aklıma.  Bir an önce geçmesini istediğim günler, kötü geçer genelde ama bu filmi izleyerek başlanan hiç bir hafta sonu kötü olamaz. Ger...

La fille sur le pont

    "kötü yollar yoktur, kötü rastlantılar vardır." Size bir film anlataca ğ ım. Hakkında saatlerce konu ş ulabilecek,sayfalarca yazı yazılabilecek, gerçek gibi ve bir o kadar masalsı bir film.    Fransız filmleriyle ilk tanı ş mam her genç kız gibi, Audrey Tautou yani nam-ı de ğ er Amélie sayesinde olmu ş tu ve sonra Fransız sinemasını sadece Amélie’den ve Alain D elon'dan ibaret sanmamak için o gün bugün hala izlemekten vazgeçemedim.  O dura ğ an halleri,  Fransızcanın  insanı alıp götürmesi,  mutlu  son, e ğ lendirme, sürükleyicilik gibi kaygılar ta ş ımaması,abartıdan uzak yalın  senaryolar  ve oyunculuklarda eklenince en sevdi ğ im filmleri yapan millet olup çıktılar.   İş te  s enaryosunu Serge Frydman ’in yazdığı,  yönetmenli ğ ini  Patrice Leconte ’nin yaptı ğ ı, 1999 yapımlı,  Vanessa Paradis( Adele)  ve  Daniel Auteuil (Gabor)  isimli fransiz oyuncular...

Güz

güz, yaz'dan kı ş 'a açılan kapı son sı ğ ına ğ ı kırık kalplerin!  Tadına doyamadığım kısacık şarkılar gibi yağmurlar başladı şehirde. Uzun ve serin günlerini toplamış geliyor kapımıza güz. Bir battaniye altında kahve kokusuyla, dumanaltı odalarda hüzünlü filmler izleyeceğiz artık. Yazla efendi uslu vedalaşıp sonbahara sarılmaya hazırım. Bir ilkbahar coşkusuyla karşılayamam tabi ama kış bana düşman değil. Havada ‘ ne olacaksa olsun ’ kokusu var  ve ellerimi nereye koyacağını bilmenin rahatlığı. Çünkü birine aşık olunca ömrün boyunca onu aramışsın ve sonunda bulmuşçasına rahatlarsın ve bütün geçmişini tekrar kurgularsın, mevsimleri bile.   Onun ağzından çıkan kelimelerle, onun bakışları ve elleriyle  şekillenir mevsimler.  Hani birazcık uzak kalsa sana mevsimin adı bellidir işte; Kış. Fark ettim de insanın içine sığdıramadığı gerçek ben’liği tam da böyle zamanlarda çıkıyor ortaya.  Gözünde büyütüğün  bütün duvarlar...