Ana içeriğe atla

Güz

güz, yaz'dan kış'a açılan kapı
son sı
ğınağı kırık kalplerin!
 Tadına doyamadığım kısacık şarkılar gibi yağmurlar başladı şehirde.
Uzun ve serin günlerini toplamış geliyor kapımıza güz.
Bir battaniye altında kahve kokusuyla, dumanaltı odalarda hüzünlü filmler izleyeceğiz artık.
Yazla efendi uslu vedalaşıp sonbahara sarılmaya hazırım.
Bir ilkbahar coşkusuyla karşılayamam tabi ama kış bana düşman değil.

Havada ‘ne olacaksa olsun’ kokusu var  ve ellerimi nereye koyacağını bilmenin rahatlığı.
Çünkü birine aşık olunca ömrün boyunca onu aramışsın ve sonunda bulmuşçasına rahatlarsın ve bütün geçmişini tekrar kurgularsın, mevsimleri bile.  
Onun ağzından çıkan kelimelerle, onun bakışları ve elleriyle  şekillenir mevsimler. 
Hani birazcık uzak kalsa sana mevsimin adı bellidir işte; Kış.
Fark ettim de insanın içine sığdıramadığı gerçek ben’liği tam da böyle zamanlarda çıkıyor ortaya. 
Gözünde büyütüğün  bütün duvarlar , upuzun bir kış bile duramıyor karşında. 
Geceler boyunca çektiğin uykusuzluklar, 'bir daha asla' ile başlayan yeminler, vicdan rahatlatıcı ilaçlar, yirmidokuzunda hayatına son veren mutsuz kadınların öyküleri, işlevsiz ama dekoratif diye duran onca anı bile duramıyor…
Suyun üzerinde zıplayan bir balığın sırrı bile çözülüveriyor. 
Uzun zamandır daha yükseğe sıçrayabilmek için tuttuğun nefesini bırakmanın tam zamanı oluyor.
Yalnız başınalığından, umursamadığın ne varsa geri geliyorlar sana. İzlenecek günbatımları, aşılacak uzun yollar, fora edilecek yelkenler…
Gözlerini uzaklara devirip de gidememenin, hiçbir yerde sahiden kalamamanın sızısı, yastık altlarını ve uykularını terkediyor.

En çokta kelimeler…
En çok kelimeler terkediyor insanı böyle zamanlarda.
Şairlerin aşkları ütopik geliyor ; sen onun bir bakışını bile tarif edemezken uygun kelimelerle, 'sevgiliye' diye başlayan bütün cümleler inandırıcılığını yitiriyor.
 Aşıkken yazamıyor çünkü insan. Bir denizi bile tasvir edemiyor.
Öylece bakıyor sadece.
Boynuna, dudaklarına, narin ellerine, gülerken kendini gösteren dişlerine, kısık sesine bakıyor ve tüm bunların ardında, tüm bunlar için peşinden gidebileceği şehirler görüyor.
Kirpiklerini sayıyor uyurken onun ve her bir kirpik teli için vazgeçebileceği şeyleri düşünüyor.
Sonra oturuyorsun yanyana, birdenbire birlikte çay içmeye başlıyorsun.
Birlikte çay içmek en tehlikelisidir çay sevince.
İçtiğin her çay onun beline ellerini dolamak gibi oluyor sonra fark etmeden. Oysa ben hep kırık bir sandalyeye denk gelip demsiz çaylar içerdim.
Kulağında hep hoş bir keman sesi  ve zaman çabuk tükeniyor.  
Kitapların içinde durmadan yitirdiğin insanları aramak yerine onu bulmaya başlıyorsun artık. 
Kime ait olduğu bilinmeyen şarkılar dolanmıyor diline.
Yalnızken bitmek bilmeyen geceler tatile çıkmış gibi sanki. 
Gündüzlerle aran daha iyi. 
Çünkü sevgilinin gözleri gün ışığında başka güzel…

Kelimeler diyordum...
ve kelimeler diyor şair; “kelimeler bazı anlamlara gelmiyor.”  Filtre kahve, Oje ve neden gülümsediğini anlayamadığın dalgınlıklar hiçte  gerçek anlamlarını taşımıyor.

Yağmurlar diyordum…
Yağmurlar başlamışken,  sonbahar mevsiminin içindeyken tamda  oturup aşık olmaktan bahsedebiliyorsam ben ; onca kırılmışlıkların ardından, kendimi hiçbir mevsime ve hiçbir şehire yakıştıramazken üstelik,  işte tüm bunları bana yazdıran çok uzaklarda ki bir adamın “Keşke sonbahar gelse de o çok istediğimiz bizim olsa.”  diye duasına eşlik ettiğimden belkide…

İşte bütün bunlar benim sana söyleyemediğim malum şeyler…
Kelimelere düşemeyen düşlerim var.
Arka mahallede ki bütün çocuklar büyüdü.
Çocukluğum bazen koyu kahve bir trende.
Sanki hiç gitmiyormuş gibi ağır, her şeyi alıp götürüyormuş gibi çok…
Bazen de elimi ona her uzattığımda binlerce ışık yılı uzakta.

Güz diyordum...
Hani şimdi güz geliyor ya usul usul; işte sen bütün güz renklerini topla bana çocuk düşleri bahçelerinden. 
Çünkü eğer unutursak çocukluğumu, çocukluğunu, 
olmaz ise bir seslenenimiz ve renklerimiz kayboluruz. 
Mevsimlerde böyledir.
Bilmiyorsan güz mevsiminin renklerini sararmış yaprakları da getirebilirsin.
Bırakırız yavaşça yeşillenip, çiçeklenirler.
İhtiyaçları olan şey sadece biraz aydınlıktır.
Renkli yaz düşleride böyledir.
İhtiyaçları olan şey sadece biraz zaman...


Şimdi ben bütün kaçış biletlerimi uçak yapıp açık camlardan savur istiyorum. 
Hazır mısın peki

Bütün baharları benimle tüketip, son baharı yaşamaya...
İnanmaya...
En çokta; mevsim geçişi sağanaklarına...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşlarımızın Tadı Aynı...

  İki kadın ağlıyor şimdi kuytu köşelerinde benliklerinin..Aslında hep ağlayan iki kadın kimi zaman gözyaşlarıyla kimi zaman içten içe.hep yanarak hep eksiklerle.Aynı bedende dokuz ay yaşamıış iki kadın...Biri gerçekten eksik diğeri eksik olmadığı halde bosluklar yaratıp eksik olma çabasında.   Ağlıyorlar çünkü sarılamıyorlar birbirlerine bir sarılsalar şöyle eskisi gibi, hani o ilk karşılaşmalarındaki gibi hafifleyecek acıları merhem olacaklar birbirlerine...   Sadece susuyorlar yada sözcüklerini yalnızca birbirlerini incitecek cümlelerde kullanıyorlar...Nasıl da benziyorlar bir o kadar da uçurum var aralarında...   Biri gerçekten sevmiş,sevilmiş,yolunun yarısına gelmişken kaybetmiş,biri herşeyin başında pes etmiş yazık...ne sevmeye gücü var nede sevilmeye ömrü yetecek.   Acıları aynı aslında çok değer vermek insanlara,canından parçalarına ama sonunda hep kaybetmek,hiçbir karşılık görememek onca fedakarlığa...   Öylece izl...

O Kadının Bir Kalbi Vardı

  Yüzünde ilk kez gülen gözler taşıyordu kadın. Tebessümü kahkahalara dönüşmeye can atıyordu. Gökyüzünde parlayan nesneler keşfetti. Baktı şöyle ne kadar da büyüktü sonsuzluk. İlk kez dar gelmedi ona dünya. Yorgun, eski, usamış ve soğuk şehrine baktı, sevkatle sarıldı sıkı sıkı. Gitmek istemiyordu artık onu yüzüstü bırakıp. Üzgün ve mutlu insanların nefesleri karışmıştı havaya hepsini içine çekti. Acılarına ortak oldu,içindeki huzurdan ve sevgiden bir nefes hazırlayıp bıraktı boşluğa, yerini bulurdu elbet umutsuz olanların yüreğinde.   Büyük bir savaş içindeydi kadın.  Belki de bu hiç olmamalıydı dediği zamanlarda çıkıp ona bir şeyler anlatmaya çalışan ve ne yazık ki hiç bir zaman başarılı olamayan insanlarla paylaştığı bir savaş… Gönderdiği mektupların içinde saklardı duygularını. Bir çocuğun umuduna sahipti kadın ve hiç kimselere yazdığı mektuplarda saklardı kendini.. Elbet bir gün geçecekti öyle değil mi insan kendine ümit vermeliydi çünkü insanın ken...

Mutlu Yıllar Kırmızı Balık

Bir zamanlar bende kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanırdım. Kaç metreydi ki benim yokluğum? Oysa ben benim yokluğumdan dünyaya Yalnızca bir elbise çıkar sanmıştım. Sonunda ben de alıştım. Ah…dedim sonra, Ah! İşte Böyle böyle Büyüyorum Dedim Bir gündüz geliyor Bir gece… Gitti... Gidiyor... Gidecek... Neler geride kaldı ve daha neler gelecek… Büyürken geniş ufuklar hayal ediyorum. Öteki olabilmeyi, yerine koyabilmeyi, geride durabilmeyi öğreniyorum. Oysa… Denizlerle avunmayan bir martı cesareti lazım şimdi. Doğum günü mumlarını üfledi bugün Kırmızı Balık Kutlu olmadı Ama Her ne olursa olsun Doğum günleri kutlu olmalı O halde Kutlu Olsun …