Ana içeriğe atla

"Yazmasam Deli Olacaktım"


“Söz vermiştim kendi kendime: yazı bile yazmayacaktım.
Yazı yazmak da hırstan başka ne idi ?
Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim.
Hırs hiddet neme gerekti?
Yapamadım.
Koştum tütüncüye, kağıt kalem aldım oturdum. 
Ada'nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım.
Kalemi yonttum.
Yonttuktan sonra tuttum öptüm.
Yazmasam deli olacaktım." Demiş Sait Faik Abasıyanık

Kırmızı Balık’ın ilk macerası aslında yazı yazmak değil, bir balık olmaya karar vermekti. 
Sessiz, sakin, biraz da unutkan bir balık olmanın keyfini çıkaracaktı berrak sularda lakin yapamadı.
Çünkü zaten içinde bu denli güçlü ve karşı koyamadığı hırs, tutku ve aşk varken yapamazdı.

Etrafında sesler çoğaldı, yeni balıkçıllar tanıdı, berrak sular yerine kirli suyunda parıltılar aradı kimi zaman cennete ulaştığını sandı kimi zaman cehennemi tattı ve bütün bunlar olurken Yazmasa Deli Olacaktı

2010 yılının Mayıs ayında bu blogu açtı. 
Yazı yazmak, kocaman dalgalarla başa çıkabilmekten bile daha zordu. 
Bu nedenle çok acemi kaldı. Yazdıkları saçmalamaktan öteye geçemedi.
Yine de Kırmızı Balık savaştı. 
Bunun yanı sıra çok güzel insanlar keşfetti burada, çok güzel yazılar okudu, şarkılar dinledi. 
Onun için dünyanın en güzel deresiydi bu blog. Ona ait olan tek şeydi. 
Yazdı da yazdı Kırmızı Balık yazdı da yazdı…Ve sonunda Yine Deli Oldu.

Sait Faik ; “Yazmasam Deli Olacaktım” cümlesiyle belki de   “yazdım deli olmaktan kurtuldum” demek istememişti sadece “yazdım, en azından deli demiyorlar artık” demek istemişti kim bilir…

Kırmızı Balık bu blogta  macerasının giriş bölümü olan 
yazmasam deli olacaktım” kısmını tamamladı.

Şimdi macerasının gelişme bölümü için bu dereden, bir denize taşınıyor ve bu kısmın adı “ Yazdım yine deli oldum.” Olacak.

Tek kişilik bir azınlık olarak yeni denizine aldı başını gidiyor.
Kırmızı Balık nasıl delirdi kısmını bu blogta az çok okudunuz, bundan sonra Kırmızı Balık delirdikten sonra ne yazdı, ne okudu, ne dinledi merak ederseniz (ki hiç merak edilecek bir şey değil) işte şurdayım;


Hem ne demiş Erasmus;
 “Deli olmak kendini tutkuların akışına bırakmaktır. Deli kendi zararına olarak bilge olmayı öğrenir. Bütün taşkın tutkuları delilik doğurur. Çünkü bir deli ile bir bilge arasında ki fark birincisinin tutkularına, ikicisinin ise aklına boyun eğmesidir. Bence delilik cinsine ne kadar sahipsek o nispetle de mutluyuzdur. Ki herkes şahit, köyün delisinin fırlattığı taş çooook uzaklara gitti.”

Hoşça Kalın
        ...                                                        





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşlarımızın Tadı Aynı...

  İki kadın ağlıyor şimdi kuytu köşelerinde benliklerinin..Aslında hep ağlayan iki kadın kimi zaman gözyaşlarıyla kimi zaman içten içe.hep yanarak hep eksiklerle.Aynı bedende dokuz ay yaşamıış iki kadın...Biri gerçekten eksik diğeri eksik olmadığı halde bosluklar yaratıp eksik olma çabasında.   Ağlıyorlar çünkü sarılamıyorlar birbirlerine bir sarılsalar şöyle eskisi gibi, hani o ilk karşılaşmalarındaki gibi hafifleyecek acıları merhem olacaklar birbirlerine...   Sadece susuyorlar yada sözcüklerini yalnızca birbirlerini incitecek cümlelerde kullanıyorlar...Nasıl da benziyorlar bir o kadar da uçurum var aralarında...   Biri gerçekten sevmiş,sevilmiş,yolunun yarısına gelmişken kaybetmiş,biri herşeyin başında pes etmiş yazık...ne sevmeye gücü var nede sevilmeye ömrü yetecek.   Acıları aynı aslında çok değer vermek insanlara,canından parçalarına ama sonunda hep kaybetmek,hiçbir karşılık görememek onca fedakarlığa...   Öylece izl...

O Kadının Bir Kalbi Vardı

  Yüzünde ilk kez gülen gözler taşıyordu kadın. Tebessümü kahkahalara dönüşmeye can atıyordu. Gökyüzünde parlayan nesneler keşfetti. Baktı şöyle ne kadar da büyüktü sonsuzluk. İlk kez dar gelmedi ona dünya. Yorgun, eski, usamış ve soğuk şehrine baktı, sevkatle sarıldı sıkı sıkı. Gitmek istemiyordu artık onu yüzüstü bırakıp. Üzgün ve mutlu insanların nefesleri karışmıştı havaya hepsini içine çekti. Acılarına ortak oldu,içindeki huzurdan ve sevgiden bir nefes hazırlayıp bıraktı boşluğa, yerini bulurdu elbet umutsuz olanların yüreğinde.   Büyük bir savaş içindeydi kadın.  Belki de bu hiç olmamalıydı dediği zamanlarda çıkıp ona bir şeyler anlatmaya çalışan ve ne yazık ki hiç bir zaman başarılı olamayan insanlarla paylaştığı bir savaş… Gönderdiği mektupların içinde saklardı duygularını. Bir çocuğun umuduna sahipti kadın ve hiç kimselere yazdığı mektuplarda saklardı kendini.. Elbet bir gün geçecekti öyle değil mi insan kendine ümit vermeliydi çünkü insanın ken...

Mutlu Yıllar Kırmızı Balık

Bir zamanlar bende kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanırdım. Kaç metreydi ki benim yokluğum? Oysa ben benim yokluğumdan dünyaya Yalnızca bir elbise çıkar sanmıştım. Sonunda ben de alıştım. Ah…dedim sonra, Ah! İşte Böyle böyle Büyüyorum Dedim Bir gündüz geliyor Bir gece… Gitti... Gidiyor... Gidecek... Neler geride kaldı ve daha neler gelecek… Büyürken geniş ufuklar hayal ediyorum. Öteki olabilmeyi, yerine koyabilmeyi, geride durabilmeyi öğreniyorum. Oysa… Denizlerle avunmayan bir martı cesareti lazım şimdi. Doğum günü mumlarını üfledi bugün Kırmızı Balık Kutlu olmadı Ama Her ne olursa olsun Doğum günleri kutlu olmalı O halde Kutlu Olsun …