Biraz yürüyüş yapmak iyi gelir dedim.
Akşamdan kalma bir hava vardı dışarıda.
Heyecanlı,taze,ılık bir rüzgarla, kokular,sesler yükseliyordu çatılardan.
Açık pencerelerden suçluluk ve utanmışlıklar sızıyordu usul usul.
İnsanlar hangi duyguları yaşıyorlarsa şehir öyle kokardı zaten.
Hızlı hızlı yürüyen insanlar hep ileriye bakıyordu. İleriyi aşmıyordu çabaları, yalnızca kendi kendilerini aşıyor gibiydiler.
Gözleriyle birilerini arıyordu kimileri.
Bazıları gülümsüyor veya gülünecek birşeyler duymayı,görmeyi umut ediyorlardı.
Herşey yolunda gibiydi.Hiçbir tuhaflık ve saçmalık yoktu.
Hayatımı değiştirecek hiçbir nedende yoktu.
Mutsuz bile değildim üstelik.
Buna karşılık kimse skandal yaratma niyetinde değildi ve masum görünüyorlardı.
Oysa ben biliyordum; gözlerine sızan her ışık karanlıklarını aydınlatmaya yetmiyordu.
Hiçbir şeye hayret etmememe karşın bugün bir tuhaflık olmalıydı.
Ya da tuhaf bir kimseyle karşılaşacağımı umuyordum.İçimi kağıt gibi buruşturan bu hisse engel olamıyordum.
Çok basit,doğal bir işmiş gibi yürüdüm sokakta.
İnsanların arasına bir cesaret atmıştım kendimi.
Ne güzel, ne afilli giyinmişti herkes.
Akşamdan kalma bir hava vardı dışarıda.
Heyecanlı,taze,ılık bir rüzgarla, kokular,sesler yükseliyordu çatılardan.
Açık pencerelerden suçluluk ve utanmışlıklar sızıyordu usul usul.
İnsanlar hangi duyguları yaşıyorlarsa şehir öyle kokardı zaten.
Hızlı hızlı yürüyen insanlar hep ileriye bakıyordu. İleriyi aşmıyordu çabaları, yalnızca kendi kendilerini aşıyor gibiydiler.
Gözleriyle birilerini arıyordu kimileri.
Bazıları gülümsüyor veya gülünecek birşeyler duymayı,görmeyi umut ediyorlardı.
Herşey yolunda gibiydi.Hiçbir tuhaflık ve saçmalık yoktu.
Hayatımı değiştirecek hiçbir nedende yoktu.
Mutsuz bile değildim üstelik.
Buna karşılık kimse skandal yaratma niyetinde değildi ve masum görünüyorlardı.
Oysa ben biliyordum; gözlerine sızan her ışık karanlıklarını aydınlatmaya yetmiyordu.
Hiçbir şeye hayret etmememe karşın bugün bir tuhaflık olmalıydı.
Ya da tuhaf bir kimseyle karşılaşacağımı umuyordum.İçimi kağıt gibi buruşturan bu hisse engel olamıyordum.
Çok basit,doğal bir işmiş gibi yürüdüm sokakta.
İnsanların arasına bir cesaret atmıştım kendimi.
Ne güzel, ne afilli giyinmişti herkes.
Her şey yolundaydı.Tamda olması gerektiği gibi.
Kimi zaman parlak köseli ayakkabılı adamlar,kimi zaman kristal pabuçları olan kadınlar, pabuçlarını korumak için şehrin çamurundan tozundan ayak uçlarına basıyorlardı. Bana çok gülünç gelen bu durumu herkes normal karşılıyordu.İçimden gülmek zorunda kaldım.
Kimi zaman parlak köseli ayakkabılı adamlar,kimi zaman kristal pabuçları olan kadınlar, pabuçlarını korumak için şehrin çamurundan tozundan ayak uçlarına basıyorlardı. Bana çok gülünç gelen bu durumu herkes normal karşılıyordu.İçimden gülmek zorunda kaldım.
Yüzlerinde çoğu zaman olan manasız tebessüm yine vardı.
Görmemenin,işitmemenin,bilmemenin bilinci oturmuştu mimiklerine.
Kişisel kaygılar okunuyordu yüzlerinden ve sanki kimse kimsenin canını acıtamazdı bugün.
Yalnızca yaşadıkları anı keyifli kılacak kadar incelik,sevecenlik,bağlılık vardı.Kilden maskeleri vardı birde ve hep birlikte ava çıkmış gibiydiler. Düşenlere dönüp bakmıyorlardı bile.
Kişisel kaygılar okunuyordu yüzlerinden ve sanki kimse kimsenin canını acıtamazdı bugün.
Yalnızca yaşadıkları anı keyifli kılacak kadar incelik,sevecenlik,bağlılık vardı.Kilden maskeleri vardı birde ve hep birlikte ava çıkmış gibiydiler. Düşenlere dönüp bakmıyorlardı bile.
Haklıydılar aslında ne kadar az bilirler ve görürlerse canları o kadar az acırdı.
Bilirlerdi ki başkalarının acısını görmez ve bilmezseler sorumluluk kalkardı sırtlarından.Vicdanları rahatsız olmazdı o zaman.
Herşey olması gerektiği gibi akıyordu.
Köşe başındaki dilenciyi fark eden takım elbiseli adamın yüzünden bir hüzün geçti,suratı bulandı.
Heyecanlanmıştım.İşte dedim günün ilk tuhaflığı.
Heyecanlanmıştım.İşte dedim günün ilk tuhaflığı.
Sonra fiyakalı pantolonunun cebinden birkaç kuruş çıkarıp tutuşturdu dilenciye "Al şunu bir daha da seni buralarda görmeyeyim" diye iteleyerek uzaklaştırdı dilenciyi. Tuhaflık yok olup gitti.Evet herşey yolundaydı.
Herkes kendi kaderini yaşardı nasılsa. Herkes acı çekmişti.Herkes ödemişti payına düşeni. Ne gelirdi ki elllerinden zaten.
Her koyun kendi bacağından asılırdı.
Başım döndü.Halsiz hissettim kendimi.Sonra geçti.
Her koyun kendi bacağından asılırdı.
Başım döndü.Halsiz hissettim kendimi.Sonra geçti.
Daha fazlasını görmek,düşünmek istemedim bende onlar gibi.
Bahaneler üretir sonra o bahaneler ardına sığınırlardı onlar.
O bahaneleri hiç bitmezdi. "Bugün çok işim var başka zaman görüşsek" cümlesi aynı anda bir sürü farklı sesten, farklı insanlara gidiyordu duydum.
İstiyordum ki dönüş yolunu tutturduğumda birşeyler değişmiş olsun. Bırakılacak,unutulacak şeyler öyle çoktu ki.
Gerçekten unutmak istiyordum. Bütün sıradanlıkları çektim içime.
İstediğim kadar oyalanayım sonunda evin çatısı göründüğünde ufak tefek şeyler bile değişmeyecekti.Hala onların farz ettikleri insan olacaktım nasılsa her yolun sonunda.Biliyordum.
Kendi emellerini kullanıp benim şahsıma hayat kurmak çok kolaydı henüz.Farkındaydım.
Herşey yolunda gitmeye devam ediyordu.
Hayal kırıklıklarıyla sarardığımı hissettim. Sitem dolu gözlerle bakıyordum etrafa.
Kaldırımda yürüyordum.Karşıya geçmek üzere yavaşladığımda yanımda bir kadın belirdi.Yalnızdı ama bir şeyler mırıldanıyordu.
Rahatsız olmuş gibi yüzüne baktım. Saçı başı dağınık, gözleri yarı açık, flu bir yüzle karşılaştım. Umursamadı veya farkına bile varmadı ona baktığımın.
Devam ediyordu mırıldanmaya. Kulak kesildim. "Hemen ayrılıp gidemem.Herşeyi düzene koymalı,herşeyi düzene koymalı" diye tekrarlıyordu sürekli.
Şaşırmıştım biraz. Karşıdan karşıya geçerken,onun biraz gerisinde kalmaya özen gösterdim.
Bu cümleleri senelerdir kuruyordum ben ama hiç dile getirmemiştim ve bu cümleleri kura kura günün birinde bir kaldırımda yürüseydim, nereye gideceğimi gerçekten bilemez olurdum.
Merak uyandırdı bu kadın bende.Tuhaftı çünkü ve benim hayatını düzene koymaya çalışan insanlara karşı hep bir hayranlığım vardı.
Peşinden usul usul yürüyordum. Bir kucaklaşmaya şahit olacağımı düşünüyordum ve tahminler yürütüyordum.
Birazdan çocuğunu okuldan alacak onu kocaman öpecek,belki bir oyuncak alacak evine gidecekti. Ya da sevdiği adamı arayacak, onu yanına çağıracak ve sımsıkı sarılacaktı.
Kalabalık yürüyor, bizde o kalabalıkla beraber kadın önce ben arkada yürüyorduk. Kadının peşine değil, kendi ardıma takılmıştım sanki. Kaybolmuş gibi hissediyordum. Mırıldanmaya devam ediyordu kadın. "Cesaretim yok...Beni affedin beni affedin" diyordu.
Kim bilir nedendir kolu kanadı kırılmış, kirlenmiş gibiydi ve alçak sesle bir ağıt yakıyordu kadın.
"Yapma kadın...Yapma...Yaşamını kazanmak isteme yaşa sadece" dedim içimden. Yürüyorduk ve sanki başkalarına bırakıyorduk hayatı bir ikimiz kalmıştık kalabalıkta.
Yabancıydı.Tanımıyordum. Birini ayakta tutmanın kendini ayakta tutmaktan çok daha güç olduğu hissettim.
Henüz her şey yolundaydı tuhaf olan kaybolmuş olmam ve belki de kör bir yabancının peşine takılıp, gücünün tükeneceği an'a veya herşeyi düzene koyduğunu sandığı an'a şahit olmayı bekliyor olmamdı.
Yürüyordum.Şehrin bir çok noktasını gören köprüye gelmiştik.
Kadının adımları yavaşladı.Hava sıcak değildi ama terlemiş olmalı ki hırkasını çıkardı olduğu yere bıraktı. Bir kaç adım koştu, derken durdu.
Ağır ağır gökyüzüne baktı. Gökyüzünün titrediğini sandım. Başı dönmüş olmalı alnını sıvazladı uzun uzun.
Bakışlarını gökyüzünden aldı,evlere,suya,insanlara çevirdi. Kör kör izledi, beni bile fark etmedi.
Sonra aniden bıraktı kendini.
Gözlerinin ne kadar güzel olduğunu fark ettim o an.
Uçmak ister gibi açıktı kolları, rüzgar içinden bir şey koparcasına onu büktü, eğdi ve teslim etti serin sulara. Sırtında bir balon olmasını diledim.
Onu göremez oldum.Yürümeye devam ettim. Tuhaf olmayan birkaç kişi bağırdı diğerlerine. Birkaç saat sonra herşey yolundaydı ve hiçbir tuhaflık yoktu.Bense ağlıyordum. Çok ağlıyordum.
Gerçek ölüme, mezarlıklar dışında her yer de rastlıyordum ama bu ölümü kaldıramıyordum. İçim asıl şimdi kağıt gibi buruşmuştu işte.
Bu müthiş şeye dayanmak çok güçtü.
Böyle bir şeyler karşılaştıktan sonra ne yapabilirdim ki?
Artık bir yere gitmemin anlamı yoktu. İçim boşalmıştı ve yolunda gitmeyen her şey serilmişti gözümün önüne. Aldım kendimi sokaktan evime sürükledim gerisin geriye.
Bütün camları kapattım.Perdeleri örttüm sıkı sıkı.Çok ağlıyordum. Ağlama diyordu kulağıma bir ezgi, ondan başka her şey susuyordu.Hiçbir şey yolunda değildi ve yolunda gitmesi için dua ediyordum.
Bu şehirde, yorucu bir günün ardına gizlenen kadını düşünüyordum...
Ruhumu yoklukla tanıştırdığı için yeniden, eşlik ettiği için bana ve arkadaşlık ettiğin için ruhuma teşekkür ettim içimden.
Ölümde bir kucaklaşmaydı zamansız olsa da.
Herşeyi ciddiye alıyordum ben.
Yaşamın ciddiyeti meselesinin aslında çok ağır bir şey olmadığı gözümün önüne serilmişti.
Hayatımı,insanların ayakları altına seriyordum.Kimi zaman yollarda bırakıyordum ve toplamayı unutuyordum hep.
Yine de yaşamımın sonuna kadar yürümek istiyordum. Sonunda, sahip olmaya değen tek şey,tek gerçek vardı çünkü: aşktan daha heyecan verici, daha sevinçli, daha tutkulu.
Gerçekler bitmezdi hiç. Başka her şey biterdi de gerçekler bitmezdi.
En azından, ben yaşamımın geri kalanını ona ve gerçekliğe adıyordum.
Hayal kırıklıklarımdan dolayı acı çekmiyordum ben.
Aksine bütün beklediklerimi, kötü bile olsa gerçek için feda edişimeydi şaşkınlığım.
Hayal gücümle uçtuğumda bile, asıl yakalamak ve ulaşmak istediğim gerçeklikti.
Yaşamazsam gerçeğe ulaşamazdım. Gerçek, ölümün ardında olamazdı buralara bir yerlere gizlenmiş olmalıydı.
Yaşam okumam gereken kitapları bile okumama yetmeyecekti zaten.Biliyordum.
Bunun birazını paylaşabilseydim kadınla. O zaman kalır mıydı? Hayır bunu düşünmek sadece bir teselli olurdu bana...Yeni bir hayata başlamaya çalışmak, hayatta kalmaya çalışmak gibiydi. Ve ben, bunu becerebileceğimi umuyordum.O yapamadı.
Ona yardım edemezdim.Cesaretimle kimseye yardım edemezdim.Ama güçlü hissedebilirdim kendimi.
Boş bir kağıdın karşısında yalnızlık çok zordu.
Kendi yazdığın öykünde, yarattığın kahramanın matemini tutmak ve ağlamak onun için, gerçek dışıydı belki de.Ama gözlerimi kaldırıp baktığımda insanların varolduklarının gerçekliğini anlıyordum. Bu düşünceyi kabullenmem zor olsa da,bu beni biraz olsun gerçeğe yaklaştırıyordu.
Belki bir gün diyordum... Belki bir gün birisini etkileyecek öyküler yazabilirim. Belki anlattıkça kendi kendini gerçekleştiren, güzel bir öyküm olur...
Kim bilir bir şehirde, yarın olacak şimdi, insanlar gazetesini okurlarken görecekler:
Bir kadın köprüden atladı ve öldü..
Fena halde karışık hissedecekler kendilerini ve soracaklar kendilerine: Ya ben. Ben yaşıyor muyum hala?"
Bahaneler üretir sonra o bahaneler ardına sığınırlardı onlar.
O bahaneleri hiç bitmezdi. "Bugün çok işim var başka zaman görüşsek" cümlesi aynı anda bir sürü farklı sesten, farklı insanlara gidiyordu duydum.
İstiyordum ki dönüş yolunu tutturduğumda birşeyler değişmiş olsun. Bırakılacak,unutulacak şeyler öyle çoktu ki.
Gerçekten unutmak istiyordum. Bütün sıradanlıkları çektim içime.
İstediğim kadar oyalanayım sonunda evin çatısı göründüğünde ufak tefek şeyler bile değişmeyecekti.Hala onların farz ettikleri insan olacaktım nasılsa her yolun sonunda.Biliyordum.
Kendi emellerini kullanıp benim şahsıma hayat kurmak çok kolaydı henüz.Farkındaydım.
Herşey yolunda gitmeye devam ediyordu.
Hayal kırıklıklarıyla sarardığımı hissettim. Sitem dolu gözlerle bakıyordum etrafa.
Kaldırımda yürüyordum.Karşıya geçmek üzere yavaşladığımda yanımda bir kadın belirdi.Yalnızdı ama bir şeyler mırıldanıyordu.
Rahatsız olmuş gibi yüzüne baktım. Saçı başı dağınık, gözleri yarı açık, flu bir yüzle karşılaştım. Umursamadı veya farkına bile varmadı ona baktığımın.
Devam ediyordu mırıldanmaya. Kulak kesildim. "Hemen ayrılıp gidemem.Herşeyi düzene koymalı,herşeyi düzene koymalı" diye tekrarlıyordu sürekli.
Şaşırmıştım biraz. Karşıdan karşıya geçerken,onun biraz gerisinde kalmaya özen gösterdim.
Bu cümleleri senelerdir kuruyordum ben ama hiç dile getirmemiştim ve bu cümleleri kura kura günün birinde bir kaldırımda yürüseydim, nereye gideceğimi gerçekten bilemez olurdum.
Merak uyandırdı bu kadın bende.Tuhaftı çünkü ve benim hayatını düzene koymaya çalışan insanlara karşı hep bir hayranlığım vardı.
Peşinden usul usul yürüyordum. Bir kucaklaşmaya şahit olacağımı düşünüyordum ve tahminler yürütüyordum.
Birazdan çocuğunu okuldan alacak onu kocaman öpecek,belki bir oyuncak alacak evine gidecekti. Ya da sevdiği adamı arayacak, onu yanına çağıracak ve sımsıkı sarılacaktı.
Kalabalık yürüyor, bizde o kalabalıkla beraber kadın önce ben arkada yürüyorduk. Kadının peşine değil, kendi ardıma takılmıştım sanki. Kaybolmuş gibi hissediyordum. Mırıldanmaya devam ediyordu kadın. "Cesaretim yok...Beni affedin beni affedin" diyordu.
Kim bilir nedendir kolu kanadı kırılmış, kirlenmiş gibiydi ve alçak sesle bir ağıt yakıyordu kadın.
"Yapma kadın...Yapma...Yaşamını kazanmak isteme yaşa sadece" dedim içimden. Yürüyorduk ve sanki başkalarına bırakıyorduk hayatı bir ikimiz kalmıştık kalabalıkta.
Yabancıydı.Tanımıyordum. Birini ayakta tutmanın kendini ayakta tutmaktan çok daha güç olduğu hissettim.
Henüz her şey yolundaydı tuhaf olan kaybolmuş olmam ve belki de kör bir yabancının peşine takılıp, gücünün tükeneceği an'a veya herşeyi düzene koyduğunu sandığı an'a şahit olmayı bekliyor olmamdı.
Yürüyordum.Şehrin bir çok noktasını gören köprüye gelmiştik.
Kadının adımları yavaşladı.Hava sıcak değildi ama terlemiş olmalı ki hırkasını çıkardı olduğu yere bıraktı. Bir kaç adım koştu, derken durdu.
Ağır ağır gökyüzüne baktı. Gökyüzünün titrediğini sandım. Başı dönmüş olmalı alnını sıvazladı uzun uzun.
Bakışlarını gökyüzünden aldı,evlere,suya,insanlara çevirdi. Kör kör izledi, beni bile fark etmedi.
Sonra aniden bıraktı kendini.
Gözlerinin ne kadar güzel olduğunu fark ettim o an.
Uçmak ister gibi açıktı kolları, rüzgar içinden bir şey koparcasına onu büktü, eğdi ve teslim etti serin sulara. Sırtında bir balon olmasını diledim.
Onu göremez oldum.Yürümeye devam ettim. Tuhaf olmayan birkaç kişi bağırdı diğerlerine. Birkaç saat sonra herşey yolundaydı ve hiçbir tuhaflık yoktu.Bense ağlıyordum. Çok ağlıyordum.
Gerçek ölüme, mezarlıklar dışında her yer de rastlıyordum ama bu ölümü kaldıramıyordum. İçim asıl şimdi kağıt gibi buruşmuştu işte.
Bu müthiş şeye dayanmak çok güçtü.
Böyle bir şeyler karşılaştıktan sonra ne yapabilirdim ki?
Artık bir yere gitmemin anlamı yoktu. İçim boşalmıştı ve yolunda gitmeyen her şey serilmişti gözümün önüne. Aldım kendimi sokaktan evime sürükledim gerisin geriye.
Bütün camları kapattım.Perdeleri örttüm sıkı sıkı.Çok ağlıyordum. Ağlama diyordu kulağıma bir ezgi, ondan başka her şey susuyordu.Hiçbir şey yolunda değildi ve yolunda gitmesi için dua ediyordum.
Bu şehirde, yorucu bir günün ardına gizlenen kadını düşünüyordum...
Ruhumu yoklukla tanıştırdığı için yeniden, eşlik ettiği için bana ve arkadaşlık ettiğin için ruhuma teşekkür ettim içimden.
Ölümde bir kucaklaşmaydı zamansız olsa da.
Herşeyi ciddiye alıyordum ben.
Yaşamın ciddiyeti meselesinin aslında çok ağır bir şey olmadığı gözümün önüne serilmişti.
Hayatımı,insanların ayakları altına seriyordum.Kimi zaman yollarda bırakıyordum ve toplamayı unutuyordum hep.
Yine de yaşamımın sonuna kadar yürümek istiyordum. Sonunda, sahip olmaya değen tek şey,tek gerçek vardı çünkü: aşktan daha heyecan verici, daha sevinçli, daha tutkulu.
Gerçekler bitmezdi hiç. Başka her şey biterdi de gerçekler bitmezdi.
En azından, ben yaşamımın geri kalanını ona ve gerçekliğe adıyordum.
Hayal kırıklıklarımdan dolayı acı çekmiyordum ben.
Aksine bütün beklediklerimi, kötü bile olsa gerçek için feda edişimeydi şaşkınlığım.
Hayal gücümle uçtuğumda bile, asıl yakalamak ve ulaşmak istediğim gerçeklikti.
Yaşamazsam gerçeğe ulaşamazdım. Gerçek, ölümün ardında olamazdı buralara bir yerlere gizlenmiş olmalıydı.
Yaşam okumam gereken kitapları bile okumama yetmeyecekti zaten.Biliyordum.
Bunun birazını paylaşabilseydim kadınla. O zaman kalır mıydı? Hayır bunu düşünmek sadece bir teselli olurdu bana...Yeni bir hayata başlamaya çalışmak, hayatta kalmaya çalışmak gibiydi. Ve ben, bunu becerebileceğimi umuyordum.O yapamadı.
Ona yardım edemezdim.Cesaretimle kimseye yardım edemezdim.Ama güçlü hissedebilirdim kendimi.
Boş bir kağıdın karşısında yalnızlık çok zordu.
Kendi yazdığın öykünde, yarattığın kahramanın matemini tutmak ve ağlamak onun için, gerçek dışıydı belki de.Ama gözlerimi kaldırıp baktığımda insanların varolduklarının gerçekliğini anlıyordum. Bu düşünceyi kabullenmem zor olsa da,bu beni biraz olsun gerçeğe yaklaştırıyordu.
Belki bir gün diyordum... Belki bir gün birisini etkileyecek öyküler yazabilirim. Belki anlattıkça kendi kendini gerçekleştiren, güzel bir öyküm olur...
Kim bilir bir şehirde, yarın olacak şimdi, insanlar gazetesini okurlarken görecekler:
Bir kadın köprüden atladı ve öldü..
Fena halde karışık hissedecekler kendilerini ve soracaklar kendilerine: Ya ben. Ben yaşıyor muyum hala?"
***
Bazıları geleceğe olan inançlarını kaybetmedikleri için sabrederler.
Bazıları, işi bitirmeye cesarete edemediklerinden.
Korkaklık, hiç kuşkusuz hor görülesi bir şey,
ama gene de yaşamın düzenine dahil.
Tıpkı boyun eğmek gibi, o da hayatta kalmanın bir aracı.
Amin Maalouf
Günahlarımız dağınıklıklardan ibaretse ;cezamız unutmaktır deyip,olup bitenlere sırtüstü bakanlar mevcuttur hep..
YanıtlaSilyine çok güzel yazmışsın.
YanıtlaSilbu arada bloguma bir bakar mısın, senin için bir ödül var:)
Bir miminiz var efendim:)
YanıtlaSil