Ana içeriğe atla

Gülümse Yeni Yıl Fotoğraf Çekiyorum


  Belki kar yağıyor olsaydı hızlı hızlı yağan yağmur yerine; bir yılın son gecesini yaşıyor olduğumu hissederdim.
Radyodan bir kaç hüzünlü beste çalınmasaydı kulağıma, unuttuğum insanlar, sevdiğim yüzler, unutulmaz sandığım  konuşmalar gelmezdi aklıma.
  Son bir seneyi düşününce ilk kez böylesi ağır geliyor omuzlarıma. Koskoca 365 günde hatırlayamadığım kötü anıların bile burukluğu çöküyor üzerime. 
Ne çok kitabı okurken hevesle, yarım bırakıverdiğimi düşünüyorum.
Ne çok telefonun kapandığını yüzüme...
  Birilerine göre hayatımın en güzel yılları yaşıyormuşum. Bu yıllardan sonra gelecekmiş en büyük başarılarım..
Dev adımlarla ve büyük bir hızla yaşadığım son bir yılın son gününde yalnızca yitirdiğim şeyleri, insanları, kaçırdığım fırsatları düşünüyorum. 
  Hayatın kimseye görünmeyen yüzünü, masalların hep bittiği anda ortaya çıkıveren mutluluğu bulmayı ummuştum yalnızca. Masumum.
  Biriktirdiğim  dostluklar, sevgi, eşyalar bir gün gelip bulsun beni bir fotoğrafta istedim. 
Kocaman bir fotoğraf hayatıma dair...Kimi zaman bakıp gülümseyeceğim, kimi zaman ağlatan bir fotoğraf...
Fotoğraflar çok güçlüdür belleklerimizden silinmiş sandığımız her anıyı koyar önümüze.
  Yıllar önce bu evde çekilmiş fotoğraflara bakıyorum. 
Herkes, her nesne memnun halinden. Başka hayattayız sanki. 
Kötülüğüne dair, mutsuzluğa dair en ufak bir iz yok.
Sahip olduğumuz bu kadar eşya da yok aynı zamanda ve moda doğmamış henüz. Gülümsüyorum...
  Yılın son gününün gecesini birlikte geçiriyoruz annemle.
Bütün çocukluğumun geçtiği bu ev gelen gidenlerle dolu değil, sürekli çalan telefonlarda yabancılar,kahkahalar, hiç sönmeyen ışıklar, geç saatlere dek süren sohbetler; yerini hüzünlü akşamüstü bekleyişlerine bırakmış.
  Aynı bardakları kulllanıyoruz çay içerken, ve aynı balkonda geçiyor vakit yazları, ayni gözlerle bakıyoruz hayata ama hiçbirşey aynı değil. 
Donmuş eşyaların arasında öylece dolaşıp duruyoruz yalnızca.
"Buradan taşınsak" diyorum anneme. 
Annem biliyor içten içe; nereye gidersek gidelim, kaç yaşına gelirsek gelelim herşey bizimle gelecek, yaşadığımız herşeyi götüreceğiz uzaklara...
Onu yalnız düşündüğüm vakitlerde çaresiz kalıyorum. 
Kucağında uykuya daldığım geçmiş günlerin ardından yan koltukta kocaman bir kız olarak oturup, annemin dağılmış şaçlarını, yüzünde ki kırıkşıklıkları izlediğime ve gülmediğimize inanamıyorum. 
  Uzaklara gitmenin olmaz faydası anlıyorum şimdilerde; ama eski zamanlarda da sonsuza dek yaşayamayız diyorum. Çoğaltmak gerek resimleri, eski görüntülerin üzerine yenilerini eklemeli...
Bir işe yarar belki diyorum yeni yılın ilk günü,birkaç saat, birkaç sene unutmakta işe yarar...
Babamın duvarda sert bakışlı, ince yüzlü, bıyıklı orta yaş fotoğrafına  takılıyor gözüm.
Bir zamanlar çocuk olmuş,yaramazlık yapmış; aşık olmuş; şiirler yazmış,hasret çekmiş; umutsuzluğa sürüklenmiş, söz vermiş; kavuşmuş, evlenmiş; çocukları olmuş, bir hayat kurmuş ; mutlu olmuş kim bilir...Ne olursa olsun hayatına asla kuşkular,yalanlar,kurnazlıklar,kötülükler girmemiş, karıncayı bile incitmemiş biliyorum. 
Gözlerinde ki anlamı şimdi fotoğraflarında ki gözlerinin içine baka baka hissediyorum.
  Oysa şimdi ben bu fotoğrafa bakarken yaşadığım en büyük sevgilerin bile nasıl kolayca kırılabildiğini,aldığım kararların hiçbirini uygulayamayışlarımı, beklemediğim anlarda sırtımdan aldığım darbelerle nasıl parçalandığımı düşünüyorum.
 Hayatımı kuşatan günlük ayrıntıların,içimi açıtan gazete haberlerinin, sıradan kaygıların, basit kavgaların içinde, hiç durmadan geçen seneleri sorgulayarak ve aynı zamanda sonsuz iyi dileklerde,isteklerde bulunarak, yazılmış milyonlarcası gibi yeni yıl yazısı yazmak için başlıyorum. 
Fotoğraflar izin vermiyor.
Yazılanlar bildiğimiz şeyler çünkü artık. Kimsenin bilmediği, kimsenin artık ilgilenmediği,söylemeyi unuttuğu veya çekindiği şeyler azalıyor artık. 
Tıpkı güzel şeylerin gitgide azaldığı gibi.
  Bütün bir hayatın kıcakcık bir zaman kapladığı vakitte bir senede ne çok şey yaşadığımıza değil ne çok şey unuttuğumuza bakmalı belki de...
  Geleceğin, benim için bir hayat hazırladığı gibi, bana birini getireceğini, benim için birini taşıdığını ve koruduğunu hissediyorum. 
Her sabah onunla uyanıp, her gece onunla uyuyacağım birini...
Geleceği merak etmiyorum ve sabırsızlanmıyorum ancak ona güveniyorum.
Kimse istediği hayatı seçip yaşayamıyor.
Ama kim bilir bir rastlantı için bile en azından bir şans vermeye değmez mi hayatta kendimize?
Kafamıza üşüşen kurtulması imkansız sözcüklerden, yüzlerden, işaretlerden, başkalarının asla bilemeyeceği ama hayatımız boyunca bizi bırakmayacak belirsiz, bilinmez anlarda yeniden beliriveren o acılardan kurtulmak için 
çücük bir şans daha...?
Hem zaten kocaman dünyada, öylesine rastladığımız biriyle kurmuyor muyuz bütün düşlerimizi?
Düşlerim var benim diyorum yeni bir yılın ilk sabahını karşılarken...
Katillere, hırsızlara, yalanlara, adaletsizliklere bile yer olan bir dünyada, kimseye zararı olmayan düşlerime yer vardır heralde...
Şimdi değilse bile bir gün uzaklarda, annem yanımda, sevdiğim adamın sıcaklığını duyarken, bütün savaşlardan,birbirini sebepsizce öldüren insanlardan,binalardan sokaklara,kentlerden evlere, içlerine kötülük işlemiş insanların dünyasından kurtulacağıma inanıyorum...


  Bir gece belki birisine söylenmemiş ve geçip gitmiş sözcüklerin içinde bunca şey bulmak, 
birbirlerinin yanından öylece geçip gitmiş insanlar gibi geçip giden bir yaşam yerine,
her şeye dokunarak, herşeyi hissederek, bu berbat yaşamın içinde başka bir dünya kurarak,
o dünyayı büyüterek içimde,
var olmanın aynı zamanda acıyı böylesine ayrıntılarıyla derimin altında, tenimin içinde bilinmez bir yerlerde taşımak anlamına geleceğini hiç düşünmemiştim.
Şimdi;
Radyoda çocukluğum kadar eski bir şarkı çalıyor, 
bütün fotoğraflar yerlere saçılmış, yenilerini bekliyor,
annem içeride uyuyor, 
babam gözlerimin içinde, 
tam her şey eskidi derken hayatıma girecek ve ölünceye dek aşık olacağım sevgili gelecekte,gelmekte belki.
Ve ben diyorum;
hoşgeldin yeni yıl...
hoşgeldin Artık Mutlu Geçecek Yılım...
G ü l ü m s e !







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşlarımızın Tadı Aynı...

  İki kadın ağlıyor şimdi kuytu köşelerinde benliklerinin..Aslında hep ağlayan iki kadın kimi zaman gözyaşlarıyla kimi zaman içten içe.hep yanarak hep eksiklerle.Aynı bedende dokuz ay yaşamıış iki kadın...Biri gerçekten eksik diğeri eksik olmadığı halde bosluklar yaratıp eksik olma çabasında.   Ağlıyorlar çünkü sarılamıyorlar birbirlerine bir sarılsalar şöyle eskisi gibi, hani o ilk karşılaşmalarındaki gibi hafifleyecek acıları merhem olacaklar birbirlerine...   Sadece susuyorlar yada sözcüklerini yalnızca birbirlerini incitecek cümlelerde kullanıyorlar...Nasıl da benziyorlar bir o kadar da uçurum var aralarında...   Biri gerçekten sevmiş,sevilmiş,yolunun yarısına gelmişken kaybetmiş,biri herşeyin başında pes etmiş yazık...ne sevmeye gücü var nede sevilmeye ömrü yetecek.   Acıları aynı aslında çok değer vermek insanlara,canından parçalarına ama sonunda hep kaybetmek,hiçbir karşılık görememek onca fedakarlığa...   Öylece izl...

O Kadının Bir Kalbi Vardı

  Yüzünde ilk kez gülen gözler taşıyordu kadın. Tebessümü kahkahalara dönüşmeye can atıyordu. Gökyüzünde parlayan nesneler keşfetti. Baktı şöyle ne kadar da büyüktü sonsuzluk. İlk kez dar gelmedi ona dünya. Yorgun, eski, usamış ve soğuk şehrine baktı, sevkatle sarıldı sıkı sıkı. Gitmek istemiyordu artık onu yüzüstü bırakıp. Üzgün ve mutlu insanların nefesleri karışmıştı havaya hepsini içine çekti. Acılarına ortak oldu,içindeki huzurdan ve sevgiden bir nefes hazırlayıp bıraktı boşluğa, yerini bulurdu elbet umutsuz olanların yüreğinde.   Büyük bir savaş içindeydi kadın.  Belki de bu hiç olmamalıydı dediği zamanlarda çıkıp ona bir şeyler anlatmaya çalışan ve ne yazık ki hiç bir zaman başarılı olamayan insanlarla paylaştığı bir savaş… Gönderdiği mektupların içinde saklardı duygularını. Bir çocuğun umuduna sahipti kadın ve hiç kimselere yazdığı mektuplarda saklardı kendini.. Elbet bir gün geçecekti öyle değil mi insan kendine ümit vermeliydi çünkü insanın ken...

Mutlu Yıllar Kırmızı Balık

Bir zamanlar bende kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanırdım. Kaç metreydi ki benim yokluğum? Oysa ben benim yokluğumdan dünyaya Yalnızca bir elbise çıkar sanmıştım. Sonunda ben de alıştım. Ah…dedim sonra, Ah! İşte Böyle böyle Büyüyorum Dedim Bir gündüz geliyor Bir gece… Gitti... Gidiyor... Gidecek... Neler geride kaldı ve daha neler gelecek… Büyürken geniş ufuklar hayal ediyorum. Öteki olabilmeyi, yerine koyabilmeyi, geride durabilmeyi öğreniyorum. Oysa… Denizlerle avunmayan bir martı cesareti lazım şimdi. Doğum günü mumlarını üfledi bugün Kırmızı Balık Kutlu olmadı Ama Her ne olursa olsun Doğum günleri kutlu olmalı O halde Kutlu Olsun …