Ana içeriğe atla

Hala Umut Var

   Sevdiğim çok az şey olmasına karşın, uzun uykuları ve uykusuz geceleri seviyordum, ama en çok sevdiğim başıma buyrukluğumdu. 
Büyüklerimin bana bahsettiği "yaşamın ciddiyeti" kavramının aslında pek de bir önemli olmadığını kanıtlıyordum umarsızca... 
Bana bahsedilen yaşamla, benim umut ettiğim yaşam arasında en ufak bir benzerlik yoktu. Bu yüzden bocalıyordum hangisinin iyi ve gerçek olduğuna karar veremiyordum.
  Heyecanlarım, tutkularım, umutlarım beni geleceğe yaklaştırıyordu adım adım. Öyle şiddetliydi ki, bunların şiddeti beni boğuyordu. 
Olayların ve insanların karşısında, onların hakkında bir fikir edinip konuşma fırsatı  veren mesafelerden yoksundum;  hiçbir şeyi feda etmek gelmiyordu içimden , bunun sonucunda hiç bir seçim yapamıyordum, karmakarışık ve tadına doyum olmayan bir şekilde  kendimi yitiriyordum.
   Tam olarak yirmi yıldır içten içe bu dünyada kendi adıma iyi insan olmam gerektiğine inanıyordum. 
Ancak nasıl mutlu olunur bilmiyordum. Mutlu olmak adına her yeni  günü, tüm sahteliğiyle kabullenip yaşıyordum. 
İyi insan olmak mutluluk getirir miydi onuda bilmiyorum.
Tek bildiğim iyi insan olmak zorundaydım.
İyi insan olup mutlu olmak... 
ama çocukluğumdan beri çok mutlu olduğumdan zamanlarda bile hissettiğim şey, mutsuzluğun ve umutsuzluğun çok yakın bir yerde olduğu korkusuydu. Bunu düşündükçe hırçınlaşıyordum, acımasız oluyordum.
  Bir çok hata yaptım, aslında hatadan başka bir şey yapmadım. 
Hiçbir başarı elde edemedim. İnsanlar beni alkışlarken annem sevinç  gözyaşları dökemedi. 
Bir kaç kedinin karnını doyurmak dışında hiç kimseye faydalı  olduğumu sanmıyorum. 
Mutlu, ya da gerçekten mutsuz bile olamadım. İçimde ki suçluluk duygusunu bastıramıyordum ve iyi bir insan olamıyordum. 
Üstelik bir yandan da insanlara iyilik yapıyordum durmadan ve her iyilikten sonra cezasını çekiyordum.
Kendi olarak kalabilen,saf duru ve iyi insanları çok özlüyordum.
En büyük ahlaksızlık içinle dışının bir olmayışıydı biliyordum. 
Hayaller kurup, onları gerçekleştirmek için hiçbir şey yapmamak dışardan ahmaklık gibi gözüksede, hayallerimi harcamak istemeyişimdendi bu. 
Gerçeklik bana çok uzaktı.
Hayatı mümkün olabildiğince geniş yaşamak gerektiğine inanıyordum ama bunu kendi sahneme hiç uyarlayamadım.
İyilik ve özgürlük kavramlarını karmakarışık yaptım sonra. 
İyi olan ne varsa sorumluluk getiriyordu ve sorumluluk özgürlüğü bitiriyordu. İyi insanlar seviliyor ve takdir görüyordu ama ben  özgürlüğün kimse tarafından sevilmemeyi göze almak olduğunu biliyordum. 
Kendi doğrularımla,iyilerimle,umutlarımla birlikte çok özgürdük.
  Sonra dedim kendime ; İyi bir insan olmak için kocaman şeyler yapmak gerekmiyor. İçime birkaç tohum serpilmişti biraz iyilik, biraz umut hissedebiliyordum.
Yeterdi, yetti...
Bir gün, tükenirken yani yavaş yavaş, beni neyin ayakta tuttuğunu düşündüm.Baktım ki beklediklerim vardı, isteklerim vardı, şarkılar vardı benimle aynı hisleri taşıyan...Umut kelimesinin yeni anlamlarını keşfetmiştim sonunda ve bu aşktan çok daha başkaydı.Sanırım artık ne istediğimi biliyordum.
İnsanlar genelde aşık olduklarında umut doluyorlardı. 
Bende aşk için çok umutlandım. 
Aşık olunca her şey daha çekilir olur dedim ama özgürlüğümden hiç vazgeçemedim ve sıkışıp kaldım. 
İçimde aşka dair umutlandığım ne varsa öldürdüm sonra.
Biraz yasını tuttum, sonra yeni umutlara tutundum. 
Aşkın insanı zenginleştirdiğini herkes biliyordu ama fakirleştirdiğini ben biliyordum, kimseye söyleyemedim.
Onlar her aşkla birlikte dünyaya yeniden geldiğimizi, sevgilimizin elimizden tutup bizi yeni bir dünyayla tanıştıracağını söylüyorlardı? 
Yine sustum çünkü insanların umutlarını yıkmak kötü bişeydir.
  Şimdi yaşanmış, yaşanmayacak olarak kalmış herşeyin üzerinden yıllar geçiyor...
Bırakıyorum  bende. Onlarda bırakıyor. Onlar diyor bırakalımda kendi düşşün ve öğrensin. 
Sonra bende düşüyorum, biraz canım yanıyor ama öğreniyorum her şeyi yavaş yavaş...
  Küçük umutlarla hayata tutunmayı başaramadığında insan, beklediği kocaman umutların  altında eziliyor. 
Oysa birazcık mutlu olabilmek için henüz büyüyememiş umutlar bile yeterlidir diyor şarkılar.
Umutlar azalabilir ama hiç bitmez diyordum ısrarla çünkü kılık değiştiriyor sadece; önce bir adam,  ardından bir şarkı, sonra bir şehir oluyor. 
Hiç bitmiyor  bazen eksik bazen çok fazla hepsi bu.
Hani vazgeçsen günün birinde her şeyden, vazgeçmek unutmaya çare olmuyor. İnsanlar hayatımızda kendilerine bir şekilde yer ediniyorlar bir süre hayallerimizle oynayıp, mutlu edip gidiyorlar. 
Gitmek istemeyenleri ise biz gönderiyoruz. 
Çünkü hepimiz saplantılardayız.
Bu yüzden kendi içimizde hep yanılıyoruz ve hep yanlış yollara gidiyoruz.
Ne kadar güçlü olursak olalım terkediyoruz herşeyi, sonunda hep yalnızlık ayağımıza dolanıyor. 
Zamanla olması gerekmiyor bunun herşey birden bire bile olabiliyor. 
Küçük bir çocukken birden kendimizi aynanın karşısında yaşlanmış buluyoruz. Kendimiz için, sevdiklerimiz için hep güzel şeyler umut ederken, bizi biçimlendiren şeyin güzel bir gelecek hayali olduğunu düşünürken birden bire ayak uyduramadığımızı fark ediyoruz yeni güne, kadere. 
Gelecek hayali birden bire kendini geçmişe, özleme ve hızla geçen zamanın çizgisinde tökezleyerek bir kenara savrulmaya bırakıyor. 

 Kimseye söyleyemediklerimiz var, yanlızca mırıldandıklarımız bazen. 
Umut olmadan da yaşanır yaşanır elbet dediğimiz zamanlar...
Hala umut var deyip gizlice güçlenişlerimiz günden güne...
Ardından umutsuz zamanlarda kaybedişlerimiz...
Acı vermeyen bir gerçeklik varsa ben onu bilmiyorum henüz. 
Bu yüzden umut edişlerim belki de gerçeklikten biraz olsun kaçabilmek için. Bütün kabullenişlerimden sonra bana kalan tek şey. 
Hayal kırıklıklarımın üzerini örttüğüm kara örtü.
 Hayatta öğrendiğim onca kötü şeyin yanında bana kar kalanı. 
Ölümlerin, yıkımların arasında yıpranmış ruhumu doğmaya ikna eden düş. Kaybetmeyi sevebilmemin tek yolu. Mutlu sonum değil, mutlu sona giden her adımı sevdiren. İyi insan olma çabam...
Ah benim en zayıf yanım, en güçlü duygum, en çocuk halim...
Hiç bitmeyesin!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşlarımızın Tadı Aynı...

  İki kadın ağlıyor şimdi kuytu köşelerinde benliklerinin..Aslında hep ağlayan iki kadın kimi zaman gözyaşlarıyla kimi zaman içten içe.hep yanarak hep eksiklerle.Aynı bedende dokuz ay yaşamıış iki kadın...Biri gerçekten eksik diğeri eksik olmadığı halde bosluklar yaratıp eksik olma çabasında.   Ağlıyorlar çünkü sarılamıyorlar birbirlerine bir sarılsalar şöyle eskisi gibi, hani o ilk karşılaşmalarındaki gibi hafifleyecek acıları merhem olacaklar birbirlerine...   Sadece susuyorlar yada sözcüklerini yalnızca birbirlerini incitecek cümlelerde kullanıyorlar...Nasıl da benziyorlar bir o kadar da uçurum var aralarında...   Biri gerçekten sevmiş,sevilmiş,yolunun yarısına gelmişken kaybetmiş,biri herşeyin başında pes etmiş yazık...ne sevmeye gücü var nede sevilmeye ömrü yetecek.   Acıları aynı aslında çok değer vermek insanlara,canından parçalarına ama sonunda hep kaybetmek,hiçbir karşılık görememek onca fedakarlığa...   Öylece izl...

O Kadının Bir Kalbi Vardı

  Yüzünde ilk kez gülen gözler taşıyordu kadın. Tebessümü kahkahalara dönüşmeye can atıyordu. Gökyüzünde parlayan nesneler keşfetti. Baktı şöyle ne kadar da büyüktü sonsuzluk. İlk kez dar gelmedi ona dünya. Yorgun, eski, usamış ve soğuk şehrine baktı, sevkatle sarıldı sıkı sıkı. Gitmek istemiyordu artık onu yüzüstü bırakıp. Üzgün ve mutlu insanların nefesleri karışmıştı havaya hepsini içine çekti. Acılarına ortak oldu,içindeki huzurdan ve sevgiden bir nefes hazırlayıp bıraktı boşluğa, yerini bulurdu elbet umutsuz olanların yüreğinde.   Büyük bir savaş içindeydi kadın.  Belki de bu hiç olmamalıydı dediği zamanlarda çıkıp ona bir şeyler anlatmaya çalışan ve ne yazık ki hiç bir zaman başarılı olamayan insanlarla paylaştığı bir savaş… Gönderdiği mektupların içinde saklardı duygularını. Bir çocuğun umuduna sahipti kadın ve hiç kimselere yazdığı mektuplarda saklardı kendini.. Elbet bir gün geçecekti öyle değil mi insan kendine ümit vermeliydi çünkü insanın ken...

Mutlu Yıllar Kırmızı Balık

Bir zamanlar bende kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanırdım. Kaç metreydi ki benim yokluğum? Oysa ben benim yokluğumdan dünyaya Yalnızca bir elbise çıkar sanmıştım. Sonunda ben de alıştım. Ah…dedim sonra, Ah! İşte Böyle böyle Büyüyorum Dedim Bir gündüz geliyor Bir gece… Gitti... Gidiyor... Gidecek... Neler geride kaldı ve daha neler gelecek… Büyürken geniş ufuklar hayal ediyorum. Öteki olabilmeyi, yerine koyabilmeyi, geride durabilmeyi öğreniyorum. Oysa… Denizlerle avunmayan bir martı cesareti lazım şimdi. Doğum günü mumlarını üfledi bugün Kırmızı Balık Kutlu olmadı Ama Her ne olursa olsun Doğum günleri kutlu olmalı O halde Kutlu Olsun …