Ana içeriğe atla

Heves Etme Ne Olur


  Tükenen şeylerden bahsetmek onları geri getirmez ama benim de en iyi yapabildiğim şey bu; oturup tükettiklerimi, tükenenleri yazmak...

Çünkü neye heves edersen et heveslerin çabucak bittiğini biliyorum ama tükenen şeyler hiç bitmiyor ve ben uzun soluklu şeyler yazmak niyetindeyim.


"Benim dünyalar güzeli kızım" ne tükenmiş bir cümle mesela.

Bir zamanlar en iyi kız resmi çizebilen, en iyi şımarabilen, o biçimsiz sesiyle en iyi şarkıları söyleyebilen, 
hani elektriklerin kesildiği, karlı gecelerin 4’ünde en iyi onun canının çikolata istediği,
dünyanın en güzel düz ve yumuşacık saçlarına sahip,
yıl sonu müsamerelerinde en iyi rolü onun kaptığı, ve en çok ona kıyılamadığı dünyalar güzeli minik kızın, dünyası başına yıkılmış bir kadın olduğunda heveslerinin bir önemi kalmıyor  mesela.


Neden sonra anlıyorsun bir zamanlar "en iyi olmak" yetemiyor bazen.Hayatta her şeyi tek başına göğüslemek zorunda kaldıkça, oysa en saçmasından ayakkabılarını bağlayacak kocaman ellere ihtiyaç duyduğun, 
o bir zamanlar her şeyi en iyi yapan senden, geriye yalnızca tükenmiş hevesler kalıyor.

Nadiren heves edenler yetişemedikleri seferler için şarkılar yazıyorlar şimdi, resimler çizip,yemekler pişirip, çiçek yetiştiriyorlar pencere önlerinde belki.

Birileri tarafından eleştirildikçe kendilerine yabancılaşıyorlar.
Kötü kalpli insanlarla yumruk yumruğa geldikçe dünyanın adeletine sövüyorlar. Elbiselerinin fermuarlarını kendileri çektikçe birilerine küsüyorlar.

Peki "bütün bunlar ne için, ne oldum sonunda" diye düşündükçe, dizlerini karınlarına çekip uyumaya çalıştıkça sabaha karşı, o nadir heveslerden eser kalmıyor.Birileri durmadan belki on beş yaşında, belki yetmiş yaşında; 
kitap aralarında, boş yollarda, iş yerinde, en sevdiğinin gözlerinde, bir masa üzerinde,kapı önlerinde, çöp kovalarında, sigara bitiminde, bir mektup sonunda, milli piyango biletinin son rakamında, mezar taşlarında bırakıp heveslerini devam ediyorlar yola.

Kaybolan heveslerine isimler buluyorlar sonra kader, kısmet, şans, nasip gibi...

Ben de neden sonra anlıyorum; benim heveslerim hep kursağımda kalıyor. Yutsam geçecek, gel gör ki yenilip yutulmuyor.
Oysa annemle kavga ettiğimde, durup dururken hıçkıra hıçkıra ağlamamın sebebi hep o hevesler. 

Sokakta yaralı bir hayvan gördüğümde kahrolmamın sebebi.
En yakın arkadaşımdan gelen “Seni seviyorum, her zaman benimle ol” mesajını okurken dudaklarımın titremesinin sebebi. 
Televizyonda gördüğüm, tanımadığım insanların ölüm haberlerini aldığımda kalbimin acımasının sebebi. 
Abime sarıldığımda içimi kaplayan kırgınlığın, babamı bu denli özlüyor oluşumun sebebi. 
Aslında canımdan çok sevdiğim insanlara fazla alışmamaya çalışmamın sebebi hep o kursağımda kalmış hevesler işte.
Aptal dizilerin, salak aşk sahnelerinde hüzünlenmemin sebebi. 
Bir yandan;yeni yemekler öğrenmeye çalışmamın, 
hayatımı düzene sokmak için bunca uğraşmamın, 
saçımı uzatmamın, sigarayı azaltmamın, 
banyo yapmamın, dişlerimi fırçalamamın, her sabah uyanıyor olmamın sebebi o hevesler. 
Umudumu kesmiyor oluşumun sebebi bile belki.
Sonra bir gün tekrar azalttığım sigarayı arka arkaya yakmamın sebebi. 
Kızgınlığımın sebebi... 

İçimdeki şefkatin, nefretin, aklımdaki soruların, kalbimdeki boşlukların, gözümdeki dalgınlığın, 
bütün ‘olsun’larımın sebebi o yitirdiğim hevesler.

Sebep aramak benim en iyi yapabildiğim şey çünkü hocaya kızıp dersten kalmak, anneme darılıp aç yatmak benim en iyi yaptığım şey.

Hevesler, şu kursağımızdan bir düşüp inse göğsümüze;
geçecek mahsustan yaşamalarımız,
geçecek mış gibi yapmalarımız,
şarkıların sırası bize gelecek,
hayat razı olacak o zaman bizden
böyle kolay kırılmayacak hevesler
böyle kolay yok olmayacaklar.

Hayatta asla anlayamayacağım şeyler var. 
Hiç bir seyin sonunu getiremeyeceğime olan inancım...
Başarıyla, ve insanları hayal kırıklığına uğratmadan çabalamanın, nasıl bir şey olduğunu öğrenemememin sebebini yaşıma  ve toyluğuma mal ettiğim zamanlar...
Nabza göre serbet verebilmeyi çözememelerim...
Herkesin iyi, herkesin haklı, herkesin güzel olduğu şu zamanlarda 
benim "En İyi" olduğum hiç bir şey bulamamalarım...
Bazen çok gitmek isteyipte bırakamamalarım...
Bırakmak isteyip sıyrılamadıklarım...
Hayat tükeniyor, tükenmiyor  mesele değil de alışıyorsun sonunda. İnsansın.
Alışıyorsun alışıyorsun da,
yazı yazma hevesim tükeniyor bugünlerde.
Bir süre yazmayacağım bir şeyler kursağımdan düşüp kalbime inene kadar en azından.
İnsanın kendi heveslerinden, hislerinden kurtulmaya çalışıp, istediği an kurtulamaması korkunç inanın...
Okyanuslarda zor Kırmızı Balık çok zor hemde...

Biraz Nazan Öncel biraz Cenk Taner dinlemeye ihtiyacım var.

Hoşçakalın...

Yorumlar

  1. Hani bazen söyleyemediği pek çok şey olur ya insanın, hiçbir cümle tam olarak anlatamaz demek istediklerini... Yazını okudum ve mutlu oldum, birileri en azından söyleyebilmeyi başarmış! Ama çabuk geçiyormuş bunun mutluluğu, hevesleri söndüren rüzgarda sönüveriyormuş o da. Bir şeyler söylemek istedim, dayanamadım (= Özetle: Teşekkürler! =)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutlu Yıllar Kırmızı Balık

Bir zamanlar bende kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanırdım. Kaç metreydi ki benim yokluğum? Oysa ben benim yokluğumdan dünyaya Yalnızca bir elbise çıkar sanmıştım. Sonunda ben de alıştım. Ah…dedim sonra, Ah! İşte Böyle böyle Büyüyorum Dedim Bir gündüz geliyor Bir gece… Gitti... Gidiyor... Gidecek... Neler geride kaldı ve daha neler gelecek… Büyürken geniş ufuklar hayal ediyorum. Öteki olabilmeyi, yerine koyabilmeyi, geride durabilmeyi öğreniyorum. Oysa… Denizlerle avunmayan bir martı cesareti lazım şimdi. Doğum günü mumlarını üfledi bugün Kırmızı Balık Kutlu olmadı Ama Her ne olursa olsun Doğum günleri kutlu olmalı O halde Kutlu Olsun …

La fille sur le pont

    "kötü yollar yoktur, kötü rastlantılar vardır." Size bir film anlataca ğ ım. Hakkında saatlerce konu ş ulabilecek,sayfalarca yazı yazılabilecek, gerçek gibi ve bir o kadar masalsı bir film.    Fransız filmleriyle ilk tanı ş mam her genç kız gibi, Audrey Tautou yani nam-ı de ğ er Amélie sayesinde olmu ş tu ve sonra Fransız sinemasını sadece Amélie’den ve Alain D elon'dan ibaret sanmamak için o gün bugün hala izlemekten vazgeçemedim.  O dura ğ an halleri,  Fransızcanın  insanı alıp götürmesi,  mutlu  son, e ğ lendirme, sürükleyicilik gibi kaygılar ta ş ımaması,abartıdan uzak yalın  senaryolar  ve oyunculuklarda eklenince en sevdi ğ im filmleri yapan millet olup çıktılar.   İş te  s enaryosunu Serge Frydman ’in yazdığı,  yönetmenli ğ ini  Patrice Leconte ’nin yaptı ğ ı, 1999 yapımlı,  Vanessa Paradis( Adele)  ve  Daniel Auteuil (Gabor)  isimli fransiz oyuncular...

Kuş Koysunlar Yoluna

"Öyle  güzelsin  ki  ku ş  koysunlar  yoluna" Bir  karga  bir  kediyi  öldüresiye  bir  oyuna  davet  ediyordu. Hep böyle mi bu? Bir   ş eyden kaçıyorum bir   ş eyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerle ş emiyorum, kendimi bir yer  edinemiyorum,  kendime bir  yer... Kafatasımın içini,  bir  küçük  huzur  adına  aynalarla kaplattım, ölü ben’im  kendini  izlesin  her yandan,  o  tuhaf  sır  içinden! Pani ğ ini  kukla yapmı ş  hasta  bir  çocu ğ um  ben. Oyunca ğ ı  panik  olan  sayın yalnızlık  kendi  kendine nasıl da e ğ lenir. Niye izin vermiyorsun yoluna ku ş konmasına niye  izin  vermiyorum  yoluma  ku ş  konmasına niye  kimseler  izin  vermez  yollarıma  ku ş  konmasına? "Öyle güz...