"... Küçük Kara Balık hasta değildi. onun bambaşka bir derdi vardı.'' Kitabın sonunda herkesin hasta olduğuna inandığı Küçük Kara Balık'a ne olduğunu söylemeyeceğim ancak Küçük Kırmızı Balık'ın onun yolunda ilerleyeceğini adım gibi eminim....."/Samed Behrengi
Yazmaya nasıl başladığımı düşündüm bugün.Hafızam gerçekten çok yorgun.İçimdeki yazma tutkusunu kim koyuvermiş ki kalbime?
Hangi masal kitabından özenmişim?
Hangi sümüklü çocuk, aşkı yazmayı öğretmiş bana?
İlkokulda Ali'ye,Ömer'e,Işıl'a defalarca yazdığım cümleleri saymazsam,yazdığım ilk cümlem neydi...Kimeydi ve ne ile ilgiliydi...?
Özgürlüğün tanımını ilk olarak hangi sözcüklerle yapmışım?
Şimdi kurduğum cümlelerin sonuna nokta koyamazken,küçücük yaşımda bir sürü defteri dolduracak kadar cümle nereden gelmiş ki aklıma?
Çocukken de kendimi yalnız hissetmiş olamam heralde ama neden yazmayı yeni öğrenmiş bir çocuk defterler dolusu kendinden bahseder ki?
Neden sürekli yaptığı ettiği şeyleri bir deftere yazar?
Çıkan dişlerini ve kırılan kupasının bir parçasını neden yapıştırır bir defter yaprağına?
O zaman ki yazabilme cesaretim nerde şimdi.Eskisi kadar çok anı biriktiremiyorum demek ki artık.
Kitaplardan,filmlerden,şarkılardan,şairlerden alıntılarla dolu kırmızı defterim.
Ama tutku bu...İnsanın içine işledimi bi kere öyle kolay gitmez.Çocukluğumda geleceğime yatırım yapmışım ben durmadan.
İyi ki okumuşum o güzel hikayeleri,iyi ki çocuklar üzerken annelerini,ben elime bir kalem defter alıp cümleler kurmuşum.
İnsanların büyümek diye tabir ettiği vakitlerde de, iyi ki yaptığım onca hataya rağmen bildiğim yoldan hiç sapmamışım.Sapmayacağım.
Ve şanslıyım hayatın, bütün bu değişkenliğine rağmen,onca yıpratma çabası karşısında,gecelerce ağlattığı günlerin ardından bile hala çocukluğumdan bahsedebiliyorum.
Hala yazmaya gücüm var.Söyleyeceğim çok şey var daha üstelik.
Mesela sabahları; "Belki çocukluktan kalan küçücük bir hikayenin ardından gitmek içindir uykular.Belki yaşanmamış yaşanacak onca hayal peşinden koşmak için bütün masallar" sözlerine sahip şarkı ile uyanıyorum.
Bütün bunları aklıma düşüren "Kırmızı Balık"ım aslında.
Doldurduğum onca defterin ardından,bir gün ilk kez içimde paylaşma isteği duyduğum anda yazmaya başladığım blogum...
Kısacık zamana sığdırdığım,farkındalıklarla dolu öyküm...
Adına hiç düşünmeden "kırmızı balık"diyebildiğim...
Bugüne kadar hiç "neden kırmızı balık" oluşuyla ilgili bir yazı yazmadım.İpucu vermedim.Kimsede sormadı zaten "neden kırmızı balıksın?"diye...
Artık bazı şeylerin değişme vakti geldi.
Hayatımda emin olduğum hiçbirşey yoktu bu bloga başlarken ismi hariç.
Hedeflerim hep yarımdı,aşklarım hep mutsuz.E zaten bu yüzden kapkara bir defterdi ya.Siyahın üzerine düşülmüş notlarla dolu.Üstelik bütün cümleler saklı gizli.Adın da ise apayrı bir sır gizli...
Gitmek üzerime kurduğum onca cümle ütopik değildi lakin kapalıydı üstü hep ve gerçekleşmeyeceğinden korkutuğumdan hep kısık sesle söylenmiş.
İlk olarak çocukken tanıştım "küçük kara balık"la. "küçük prens" ile tanıştıktan hemen sonra.
O zamanlar kızmıştım bu balığa.
Ne kadar da yaramaz ve asiydi.
Öylece yaşarken bir derede,denizi düşlerdi bu balık.
Ve bir gün annesini ve çevresindeki herkesi hiçe sayarak gitti.Türlü türlü macera yaşadı hep üstesinden geldi.Yolda uslu ve korkak balıklarla karşılaştı hepsine dersini verdi.
Sonunda denize ulaştı.Ancak bir balıkçıl onu yedi.
Hançeriyle onunla savaşırken masal bitti.
Kara balığa ne olduğunu söylemedi öykü ama küçük kara balık ölmüştü o zaman benim için.
Küçücük bedeniyle kocaman bir balıkla savaşamazdı.
Üzülmüştüm."Ah be balıkçığım değdi mi şimdi bir deniz düşü uğruna ölmeye" diye düşünmüştüm.
Düşünmüştüm ama düşündürmüştü beni bu öykü.
Çocuk aklımla bile "gitmek mi iyi kalmak mı "diye.
Belli ki çocukların herşeyi bilip anladıkları varsayılarak yazılmıştı.
O günün çocuklarına bugünün büyüklerine yazılmıştı.
Çocukluktan sonra öğrendiğiniz çok az iyi şey var zaten.
Bu blogu açmadan önce,bir kaç sene önce yani,bir kez daha tanıştım bu balığın öyküsüyle, yeniden hiç okumamışçasına.Bu sefer hiç kızamadım ona.
Küçücük haliyle herkese kafa tutup, yine küçücük bir dereden engin denizlere kocaman yüreğiyle ulaşabilen kara balığı anladım."Annesini yalnız bıraktı" diye kızmıştım.Bu kez kızamadım anladım."Bir deniz düşü uğruna değer miydi diye üzülmüştüm." Bu kez üzülmedim.Değerdi çünkü.Uğruna ölmeye değer bir hedefi yoksa insanın zaten ölü gibiydi öğrendim.
Uyumamız için anlatılan öykülerden değildi bu tersine, yetişkin olup sınırlarımızda hapsolacağımızı görerek,henüz çocukken uyanabilmemizi sağlamaktı amacı.
İçinde yaşamaya çalıştığı derede, kurallara,insanlara uymanın basitliğine aldanırsa bir akvaryumdan farkı kalmayacağını çocukken bana anlatmaya çalışmıştıda anlayamamışım işte.
Birde hikayenin sonunda kırmızı balık vardı.Fark ettim ki küçük kara balığın öyküsü aslında kırmızı balığı yaratmıştı.
Son cümleler şöyleydi çünkü;"Büyükanne masalını bitirdi. On bir bin dokuz yüz doksan dokuz küçük balık “İyi geceler” dileyerek yatmaya gitti. Büyükanne de uykuya daldı. Ama küçük bir kırmızı balık ne yaptı ne ettiyse de uyuyamadı. Sabaha kadar denizi düşündü hep..."
Kara balık kaybolsada uyumayan bir küçük kırmızı balık farkındalık huzuru yaşıyordu.
Sevmiştim bu kırmızı balığı çok sevmiştim.
Sonra en sevdiğim çocukluk hatıralarından oldu kırmızı balık benim için.
Belki de balıkçı hasanın oltasını attığı kırmızı balık, küçük kara balığın öyküsünü dinleyen ve onun yolundan giden kırmızı balıktır diye düşündüm hep..Bu şakıyı kırmızı balığa söylemiştik belkide..
"kirmizi balik denizdeee
kivrila kivrilaa yüzüüyor
balıkçı hasan geliyoor
oltasını atıyor
kırmızı balık dinleee
sakın yemi yemeee
balıkçı seni tutacak
oltasına atacak
kırmızı balık kaaç kaç
kırmızı balık kaaç kaç"
Küçük kara balık olamazdım ben henüz...O kadar cesur olmadım hiç bir zaman.Ama kırmızı balık düşünüyordu henüz.
Farkındalığa erişmişti,gereken tek şey hamle yapmaktı.İşte ben olsam olsam kırmızı balık olabilirdim.Bu hikayeyi okuduktan sonra uyuyamamıştım bende.Derenin bittiği yeri görmeden ölmek istemiyorum bende.
Hep ucu açık kalacak bu hikayenin...Yıllar sonra o küçük kara balık oldum işte ben diyemeyeceğim belki ama en azından sonunu belirleyeceğim bu hikayenin. Irmağın sonu olup olamadığını kendim göreceğim..."Küçük kara balık kurtulmuş,çok mutlu" diyebileceğim...
Hep ucu açık kalacak bu hikayenin...Yıllar sonra o küçük kara balık oldum işte ben diyemeyeceğim belki ama en azından sonunu belirleyeceğim bu hikayenin. Irmağın sonu olup olamadığını kendim göreceğim..."Küçük kara balık kurtulmuş,çok mutlu" diyebileceğim...
Neden mi yazdım bunları...?
Dedim ya artık bir şeylerin değişme vakti geldi.
Kırmızı balığın artık desteğe ihtiyacı var.
Saklanmaktan o kadar yoruldu ki...
Dedim ya artık bir şeylerin değişme vakti geldi.
Kırmızı balığın artık desteğe ihtiyacı var.
Saklanmaktan o kadar yoruldu ki...
Kırmızı balık,uykusundan bir türlü uyanmıyor bu aralar çünkü.
Hatırlatmak istedim ona denizleri yeniden...
Blogumda da değişiklikler yaptım.
Bir deniz koydum onun için mesela...
Eskiden kırmızı balığın altında yer alan;
"Şimdi her şey hazır.. Bir tek eksiğim var: kırmızı.. Bir türlü tamamlanamayan; tamamlandıkça eksik kalan kırmızı..."u.u sözü kırmızı balığın aşkı bulamayışıydı.Hala geçerli.Herşey hazır ancak kırmızısı biraz soluk hala.Ama olsun elbet bir gün tamamlanır oda.
"Küçük kara balık bana çocukken masalımı verdi,şimdi özgürlük tutkusunu.İyice büyüyünce de aşkı getirir belki yüzgeçleriyle..."
Hem zaten aşık olsa kırmızı balık bir prense, suyun dışında ne kadar yaşayabilir ki...!
"Küçük Kara Balık"tan notlar"
--- ** ---
küçük kara balık, ay ışığının yuvalarına hiç mi hiç yansımadıgına üzülür, aydınlıgın ozlemini çekerdi.--- ** ---
"akıp da hiç bir yere ulaşamamak olası mı? yani sence bir sonu yok mu derenin? oysa her seyin bir sonu var. gecenin gündüzün oldugu gibi... haftanın, ayın, yılın..."
--- ** ---
Örneğin şunu anladım: Balıkların çoğu yaşlandıkları zaman ömürlerini boşu boşuna geçirdiklerinden yakınırlar. Sürekli sızlanır, lanet okur, her şeyden şikayet ederler. Ben bilmek istiyorum; gerçekten de yaşamak dediğimiz şey şu bir avuç yerde yaşlanıncaya kadar dolaşıp durmaktan mı ibaret; yoksa dünyada başka şekilde yaşamak da mümkün mü?
Kitabın yazarı Behrengi der ki:
"Çocuklar, bu toplum babalarınızın size miras bıraktığı toplumdur. Yaramazlıklarınızı aza indirmeli ya da hatta tümüyle bırakmalısınız. Bu toplumun sorunlarının üstesinden gelecek çözüm araçlarını aramalı, bulmalı ve de hastalıkları yok etmelisiniz.
Toplumu tanımanın birkaç yolu vardır. Bu yollardan biri kitap okumaktır. Kitapların hem en iyisini seçmeliyiz, hem de bizim çeşitli sorularımıza yanıt verenlerini. Kitap toplumumuzu ve öteki ulusları bilgilendirmek ve bize toplumsal hastalıkları göstermek zorundadır.
Öyküler bizlere, toplumumuzun gerçek bir resmini çizebilir; sorunlarını ve nedenlerini açıklayabilir. Öyküler, okuyanları yalnızca eğlendirmez. Bu yüzden ben de akıllı çocukların öykülerimi yalnızca hoş vakit geçirmek için değil, öğrenip bilgilenmeleri için okumalarını istiyorum."
Küçük Kara Balık hikayesinde Kara Balık bulunduğu ortamla yetinmeyip bir yolculuğa çıkar, başına gelen her olayda çıkarılması gereken bir ders vardı, Küçük Kara Balık'ın başına gelenlerin benzeri Samed Behrengi'nin de Başına gelmiştir. 1968 yılında kaybolan Behrenginin bedeni Aras Nehri kenarında bulunmuştur, elbette ik yazar "intihar" etmiştir.
"... küçük kara balık hasta değildi. onun bambaşka bir derdi vardı.'' Kitabın sonunda herkesin hasta olduğuna inandığı Küçük Kara Balık'a ne olduğunu söylemeyeceğim ancak Küçük Kırmızı Balık'ın onun yolunda ilerleyeceğini adım gibi eminim....."
Pilli Bebek/Berrak Sudaki Kırmızı Balık
çok tatlı bi yazı olmus.eski blogumda seni izliyodum ama kaybetmiştimm.tekrr gördüğüme sevindim
YanıtlaSilmüzikte çok güzel..
Seni okumak çok keyifli sevgili anci.Blogunda kullandığın fotoğraflara hayran kaldım.Bu güzel ziyaretin için teşekkür ederim.Sende artık benim takibimdesin:)
YanıtlaSilahhh kuzumm.beni çok mutlu ettin sağ ol var ol:)bu sefer kaybetmeyelim brbirimizi:)
YanıtlaSil