Ana içeriğe atla

Ingmar Bergman / The Silence (1963)



  • “ Her duygu, her hareket, her bedensel rahatsızlık, kullandığım her sözcük için büyük bir depo dolusu açıklamam var. insan anlayışla başını eğiyor. böyle olması gerekliydi: gene de bu yaşam uçurumunda boylu boyunca düşüyorum. bu uçurum bir gerçek, ayrıca da dipsiz. insan bu taşlı derede ya da suyun yüzünde kendini öldüremiyor bile. anne, sana sesleniyorum, her zaman yaptığım gibi. ateşim olduğu geceler. okuldan döndüğüm zaman. geceleri, arkamdan beni kovalayan bir hayaletle hastanenin parkında koştuğum zaman. farö’deki o yağmurlu öğleden sonra seni tutmak için elimi uzattığım zaman. bilmiyorum. hiçbir şey bilmiyorum. bu başımıza gelenler nedir? bununla baş edemeyeceğiz. yanaklarım yanıyor ve birisinin uluduğunu duyuyorum, sanıyorum ben kendim uluyorum. “ 
  • "İnsanın durumuyla ilgili gerçeği,benim gördüğüm biçimdeki gerçeği anlatmaya çalışıyorum," ...
  • 'Amacım, içimde, benliğimde taşıdığım ruhsal durumlar, duygular, görüntüler, ritimler ve karakterler üzerine filmler yapmak. anlatma aracım ise yazılar değil, film sahneleridir.'' 



    ...Diyen bir İsveçli sinemacı Bergman. Hatta sadece sinemacı değil bir filozof,büyük bir entelektüeldir.İnsanı sevmeden, onu en iyi şekilde anlatma yeteneğine sahip muhteşem yönetmen.Bu adam bir bardak su ile bile korkuyu verebilir size...
"Onun filmlerini keşfettiğimde bu bir mucize gibiydi,birden kendimi hiçbir zaman anahtarını elde edemediğim bir kapının önünde buldum.benim her zaman girmek istediğim,onun ise çok kolaylıkla hareket ettiği bir odanın kapısı.benim için Tarkovsky gelmiş geçmiş en büyük yönetmendir." demiş Tarkovsky için.Bense aynı cümleleri Bergman için kuruyorum.
 Şimdi başımı çevirip 'ya kaybolursa' kaygisiyla en yakin arkadasima bile ödünç vermekten cekindigim kitaplara, yazarlara, filmlere bakıyorum ve Bergman'ı  bu ailenin en asil uyesi ilan ediyorum... Onun bir filmini izledikten sonra,yaşama bambaşka gözlerle baktığınızı fark edecek,hayatı anlamlandırma kalıplarınız değişecek,bugüne kadar yaşadığınız herşeyi gözden geçirecek,hatta belki moral açısından bambaşka bir insan olacaksınız.
   Filmlerinin etkisinden kurtulmak gerçekten çok zor.Ben ilk olarak "The Silence"(sessizlik)filmini izledim.Bu film belki de sinema tarihinde insanlar arası iletişimsizlik  .üzerine çekilmiş en anlamlı ve kıymetli filmlerden biri."Çok uzak ve az gelişmiş bir ülkede biri çok hasta iki kızkardeşin ve kardeşlerden birinin küçük oğlu çevresinde dönen bu kasvetli ve iç karartıcı öykü hem bu çok gelişmiş, endüstri toplumu düzeyine çoktan ulaşmış, refah toplumunun tüm nimetlerinden alabildiğinde yararlanmış bir Kuzey Avrupa ülkesinin(İsveç’in) insanlarının çok büyük bir sorunu olan manevi boşluk ve bireyler arası iletişimsizliğin sadece bu coğrafyaya, bu ülkeye özgü olmadığını, hemen hemen tüm toplumlara özgü olduğunu gözler önüne seriyor ve iletişimsizliğin neden ve sonuçlarınının yanlız bireysel değil, toplumsal olduğunu da gözler önüne seriyor." Bir umutsuzluk ve yanlızlık çığlığını yüzünüze tokat gibi vuruyor bu film. Ve çözümün maddi değerlerde değil, içsel dünyamızda, ruhsal alanda olduğunu söylüyor. Biraz mistik bir bakış açısıyla Tanrı’ya yönelmemiz gerektiğini işaret ediyor.Üstelik Bergman'ın kendi yaşantısına en yakın bulduğu filmi.Bize coğrafi olarak da, hayat tarzı olarak da bu kadar uzak bir ülkede çekilmesine karşın filmin hemen herkese hitap edebilmesi, özel olarak Bergman sinemasının, genel olarak da sanatın ve sinemanın büyük bir gücü.Fakat eminim her insanın bu filmden çıkarımları farklı olacaktır...


İşte benim not düştüklerim, hissettiklerim:
 ·        Yalnızlığında boğulan, hastalığıyla bütün gücüyle savaşan, mutsuz,sarhoş ve kendi kendine yetebilen bir kadın görüntüsü…
·        Beyaz pofuduk bir yatağa kendini yüksekten bırakmak acıları unutturur mu?
·        Çocuk! Meraklı, keşfe aç, hisli
·        Çocuklar içinde yaşasalar bile uzak şehirlerin isimlerini bilmez.Evlerini özlerler…
·        Çocuklar annelerini, babalarından başka hiçbir erkekle düşünemezler ve bu düşünceden çizgilere basmadan kaçarlar…

·        Oyuncak tabancası oyuncak değil gibi… İstemediği her şeyi, herkesi yok edebilir bir kurşunla. Yok, eder ve bir koltuk arkadaşına saklanır. Güçlüdür ama kaçar…
·        Kaybolduğu anda yeni şeyler keşfeder. Gölgesi büyüktür bir çocuğun...
Onun oyunlarına eşlik eden sadece cücelerdir. 
Hisli cüceler… Ama cücelerin bile oyunbozanı vardır…


·        Hasta kadın çok acı çeker ama yemek yemek zorundadır. Bir adam gelir ayna ve tarak getirir. Kadın sacını tarar aynaya bakar, yemek yer, uyur ve içer…
·        Güçlü kadın rujunu sürer, aynaya bakar, bara gider gazete okuyabilir…
·        Güzel kadın saçını tarar güzel olmaz. Hasta kadın içer güzelleşir…
·         Bazen korkular sebepsizdir ve korkmak dudakları çirkinleştirir...
·         İyi bir anne olmak, güzel olmaktan zordur ve bir çocuk olmaktan çok daha farklıdır…
·        Yalanlar olmasını istediklerimizdir.
·        Kıskançlık çaresiz bırakır yüzleşmek zordur…
·        Bazen en çok gülerken ağlanır. Bir kadın sevişirken ağlar, diğeri bir kapı dibinde… Cüceler dedim ya… Hisli cüceler yalnız kadına selam verirler…


  • Çocuk resim yapar… Kocaman kulaklı, üzgün dudaklı,kocaman dişli surat…
  • Yaşlı insanların davranışları bazen manasızdır. Komik olamazlar ve içerler… Kaybettiklerini özlerler…
  • Acıları paylaşabilmek için aynı dili konuşmak gerekmez…
  • Büyükler anılarını yıllarca cebinde taşır. Bir çocuk hiç düşünmeden halının altına koyar...
  • Kapıları kapatmak yalnız kendini içerde bıraksan da yalnız olmana yetmez.
  • Eşyalar manaların yanında anlamsızlaşır. Bir elbiseye bulaşan çamur lekesi kumaşından daha değerlidir
  •  Gökyüzü ve yer arasında bazen hiç boşluk olmaz…
  • Müzik her yerde aynı telefuz edilir… Gitmek için güçlü olmak şarttır…
·        Savaş ve ölüm korkunçtur. Yüksek ses korkuları bastırmaz. Tıpkı gözyaşlarını kuklarıyla silen çocuğun hüznünü hiçbir şeyin bastıramayacağı gibi…
-Çocuklar ölümü tanımaz ve cesur olamazlar içlerinde. Sadece öylece gidenleri seyrederler anlam veremezler. Bütün gidenler bir gün geri gelecek sanırlar...
        Karmaşa insanı ürkütür müzik ve sigara sakinleştirir…
-“Ölüm hep aynı gelir..son nefesinde gülümsersin ve bir şeyler mırıldanırsın ‘işte şimdi sonsuzluk’ gibi..İster dev gibi ol ister ince ölüm nazikleştirir.
-Bazen birbirimizi asla anlayamayız...Bizi anlayan tek kişi Tanrıdır...
-“Bana yazacak bir şeyler verin.İnsan sevmekte hürdür.Bu zavallı halimi kabullenmek istemiyorum ama şimdi yalnızlık güzel ve iyi…
İnsan hayatında çeşitli davranışlar dener ve hepsini anlamsız bulur.
Üzerimde öylesine büyük kuvvetler var ki yani bizi ürperten,titreten kuvvetler var demek istiyorum…Ruhların ve anıların arasında ihtiyatlı davranmak gerekiyor..
Tüm bu konuşmalar,yalnızlığı düşünmek hiç akıllıca değil…Gerçekten faydasız bu…Bana yazacak bir şeyler verin….”

",,,"

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kırmızı Baladlar

                     Ben, kendine dokunan ve kendiyle çoğalan her aşka kalbini veren kadın ... Doğru muydu hayaletlerin her kaybedişi görünür kıldığı...  Bu odada ve bu sonsuzlukta nasıl çılgınca dileniyorum hayatı!...  Eğer  yağmur  yağınca içeri gireceksen seninle gitmem uzak ülkelere.  Ya da gölgelerine sığınan evimde yeşermeye çalışan canlı bir kaktüsü şımartırken,  rüzgara eğimli bir mektup düşürmezsen  penceremden ; seninle yaşayamam aşkı.  Öylesine zor bir uyku şimdi seni düşünmek.  Sarılışlarıma yanıt olarak içebilir misin gözyaşlarımı...  Ama dur!...  Tenin sıcaklığında kaderime bulaşacak bir iz bırakacaksan;  dur ve yalnız ürpertisini yolla gerçeğin...  Belki de sana gelmek yerine saçlarımı boyatmalıydım .  Bir  şiir  bırakmak için, tıpkı o şarkıda olduğu gibi; sadece beni  sev   diye... İnan adaletli değil hiçbir alışveriş....

Var Olmak

Düşünmekle hiç bir şeyi var edemezsin... Yazacağım  basit şeyler zaten vardır.    Tamamı basit, daha önce söylenmiş veya yazılmış olabilir hatta bunların hepsi bile olabilir. Herşeyi basite indirgemekle kolaya kaçarsın ve meselelerden uzaklaşırsın. Basit düşünebilmek en güzel başlangıcımdır. Başlangıçlarla aram çok iyidir. Bir başlangıç yapmaya çabalarım. Yol aldıysam ise başladığım noktaya ışık hızıyla dönerim. Sonlara hiç varamamak için çok çalıştım ve var olmak... Güneş sabahları doğudan doğar. İnsanlar sabahları uyanırlar. İşe giderler. Çalışmak vardır. Ayakkabı giyerler bazen siyah bazen kahverengi. Bazen beyaz, bazen kırmızı arabalara binerler bazende mavi ayakkabı giyerler. Trafik vardır. Hava vardır. Su vardır tabi. Bazen yağmur yağar ya da kar. Kış vardır karanlık ve ışıksız. Kışları hava erken kararır. Evlere gidilir. Sıcacık çorbalar içilir, Şeftali yenir. İnsanlar çizgili ya da başka desenli kumaşlardan pjamalarını giyerler. Masallar vardır. Pikniğe g...

Tuttum Bir Şiir Yazdım

Tertemiz bir kağıdı sözcüklerle karalamak kolaydır da, Mürekkebine gözyaşlarını katık edip şiir ile aydınlatmaktır zor olan Asi dir sözcükler toparlayamazsın kimi zaman, ancak bir düş düşer aklına şiir oluverir yinede… Sözcükler bile anlamlarını ararken ben tuttum sana şiir yazdım dua eden çocuk gibi içten…. Şiirim dua oldu, Çocukların duaları yanıtsız kalmazdı,benim şiirim sensiz kalmadı Tuttum sana şiir yazdım,sonra oturdum dua ettim Dua yazdım şiir oldu,şiir ettim dua… Duasından uyandı çocuk,şiirimle uyudu… Yeni güne uyanmak nasıl zor ise,senin uykuna şiir olmak öyle kolaydı, Aslında sen uyurken şiir kolay,şiir zorken senin uyanman olasıydı Ben sana tuttum şiir yazdım,sözcüklerim öyküye kaçtı, Sonra kahramanlarım öyküden kaçtı,öykü şiir olarak kaldı Sözcükler şiir olurdu da, Şiir, şiir olmaktan sıkılır sen olurdu Senin güzelliğinin şiir olması kolaydı da,seni sana şiirle anlatmak zordu Bir bahar melteminin, mayısın en güneşli gününde bir şiir o...