Ana içeriğe atla

Hikayelerden Kaçış


  

Hayattaki önceliklerini gözden geçirmekle başladı işe.Nasılda alışmıştı herşeye ve rutinleştirmişti yaşamını.Herşey olması gerektiğinin tam aksineydi sanki.Hergün uyuyor, uyanıyor nefes alıyor,yemek yiyor,duyuyor,canı acıyor ama hissetmiyordu farkında değildi. Evet 'Farkında değildi'...Farkında olarak uyumak,uyanmak,konuşmak ağlamak başkaydı...Umrunda değildi üstelik.Farkında olmadan yaşamak ve bunu umursamamak en tehlikelisiydi sınırlarının.

''Ölünecek haline yaşıyordu'' aslında. Zordu...

Nasıl da büyütürdü içinde ufacık acılarını.Birikmişliğin sonucuydu belkide bunca kırılmışlığın, isteyerek bile bile yaptığı hatalarının sonuçları şimdi duvarlar örmüştü etrafına...Her gece o duvarları yıkmaya azmediyor,umut ediyor sonra güçsüz ve yorgun uyanıp vazgeçiyordu.Sahiden ne çok şeyden vazgeçiyordu bu aralar..Gerçekten vazgeçmesi gereken şeylere ise sımsıkı tutunarak elleri kanayana kadar bırakmıyordu.

Kitaplar okumuştu bu güne kadar çok güzel satırları olan ama aklında sadece kırgın ve umutsuz cümleri kalıyordu işte her defasında...Bugün iki söz seçmişti kendine üzerinde uzun uzun düşünecekti.

İlki,insanın kendini keşfetmesine,yenilenmesine yardım eden cümleri olan *Paulo Coelho' dan içini yakan bir cümleydi diyordu ki; ''Bugüne kadar milyonlarca insan pes etti. Öfkelenmiyorlar, ağlamıyorlar, hiçbir şey yapmıyorlar.Yalnızca zamanın geçmesini bekliyorlar. Tepki gösterme becerilerini yitirmiş onlar. Sense üzgünsün. Bu da senin ruhunun hala canlı olduğunu kanıtlar.'' İçinde ne kadar hazin bir insan tablosu olsa da bir umut ve başlangıç cümlesiydi bu.İnsanın içine,yüreğine derinlerine bakmasını sağlayan,hala insan vasıflarına sahip olup olmadığını anlamasına yardımcıydı.Hem etrafında hergün gördüğü bu insanlar için üzüldü hemde kendini düşünüyordu korkarak.Evet ağlayamıyordu artık hiç,en son ne zaman öfkelendiğini hatırlayamadı ve hiçbir şey yapmadığı apaçıktı.Bunları düşünürken üzgün olmak için dua etti.Evet üzgündü fakat ruhunun güzel bir terapiye ihtiyacı vardı az kalmıştı ruhsuz insanlar kervanına katılmasına...Acele acele *Jean Paul Sartre'ye ait olan diğer sözüde not etti defterine ''Şunu düşündüm : En bayağı olayın bir serüven haline gelmesi için onu anlatmaya koyulmanız gerekir ve yeter. İnsanları aldatan da bu zaten !..Kişioğlu hikayecilikten kurtulamaz, kendi hikayeleri ve başkalarının hikayeleri arasında yaşar..! Başına gelen her şeyi hikayeler içinden görür..Hayatını, sanki anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır ; Ama ya yaşamayı ya da anlatmayı seçmek gerek''...Utandı biraz bu satırları okurken.Evet o hep hikayeleştirmeye çalışıp duruyordu hayatını.Aşklarını,terkedilmelerini içten içe seviyordu çünkü hikayesine malzeme yapıyordu.Acılarını ağız tadıyla yaşamak varken O ilk anlarında bile cümlelerle toparlamaya çalışıyordu diğer insanlara güzel ifade edebilmek adına...Ne çok söyleyecek cümlesi vardı aslında ..Sanki yıllardır susturulmuş gibi !..Sanki deliler gibi anlatmış ama dinleyeni olmamış gibi..! Ne çok şey birikmişti içinde, ne çok şey beklerdi yüreğinde, biri çıkıp onlara kıymet versin diye dua ederdi hep..Ama o hikayeleştirsede hayatını onun masalıyla örtüşen bir hikaye olmadığından kıymetsizdi.Aşkını anlattı , acıdılar ona, hüznünü anlattı, anlamaya yetmedi yürekleri, sevincini paylaştı, yürürüp gittiler kıskanırcasına, yalnızlığını farkettirmek için anlattı hikayelerini, kullandılar, önce o yanlızlıktan söküp aldılar sonra daha büyük yalnızlıklar içine hapsettiler..!




''Bugün hikayeler anlatmayacağım''diyor *Kafka.

Bende yaşamayı seçiyorum artık.

Hayatımı anlatıyormuş yada yazılanı oynuyormuş gibi değil...

Sahiden, içten,severek,çoşarak...hüzünle...

Kimi zaman yanlız kimi zaman çaresiz ama her zaman yaşanılası...

Pişmanlıktan ve keşkelerden uzak..

Basitleştirmeden,ehlileşerek,inceliklerle...

Karşılıksız ve gözyaşlarıyla,dokunarak,kazanarak...

Hem telafisi olmayacak şekilde hemde hep kendime bir şans vererek

Karanlıkta,aydınlıkta,severek veya korkarak...

Kurallarıyla, hemde sorumsuzca,tembel,alıngan ama fedakarca...

Kendimi bağışlayarak,yargılayarak.geçmişten ders alarak

Susarak...Özleye özleye...Kana kana...Doya doya...Ölerek kimi zaman...

Hayattaki en birinci öncelik Yaşamak Aslında...

Yaşamayı öğrenebilmek sonunda...

Yorumlar

  1. Güzel bayan güzel hikayenizin sonunda da Mimlendiniz :)

    YanıtlaSil
  2. merak edip duruyordum şu mim işini başıma geldi sonunda:)teşekkür ediyorum o halde:)

    YanıtlaSil
  3. ''Pişmanlıktan ve keşkelerden uzak..'' bir yasam diliyorum size dalgalardan incinmeye hevesli küçük kırmızı balık. Yazılarınıza bayılıyorumm.

    YanıtlaSil
  4. sevgili adsız bu güzel dileğiniz için teşekkür ediyorum ve güzel tespitiniz için ben cok sevdim bunu"dalgalardan incinmeye hevesli küçük kırmızı balık":)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutlu Yıllar Kırmızı Balık

Bir zamanlar bende kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanırdım. Kaç metreydi ki benim yokluğum? Oysa ben benim yokluğumdan dünyaya Yalnızca bir elbise çıkar sanmıştım. Sonunda ben de alıştım. Ah…dedim sonra, Ah! İşte Böyle böyle Büyüyorum Dedim Bir gündüz geliyor Bir gece… Gitti... Gidiyor... Gidecek... Neler geride kaldı ve daha neler gelecek… Büyürken geniş ufuklar hayal ediyorum. Öteki olabilmeyi, yerine koyabilmeyi, geride durabilmeyi öğreniyorum. Oysa… Denizlerle avunmayan bir martı cesareti lazım şimdi. Doğum günü mumlarını üfledi bugün Kırmızı Balık Kutlu olmadı Ama Her ne olursa olsun Doğum günleri kutlu olmalı O halde Kutlu Olsun …

La fille sur le pont

    "kötü yollar yoktur, kötü rastlantılar vardır." Size bir film anlataca ğ ım. Hakkında saatlerce konu ş ulabilecek,sayfalarca yazı yazılabilecek, gerçek gibi ve bir o kadar masalsı bir film.    Fransız filmleriyle ilk tanı ş mam her genç kız gibi, Audrey Tautou yani nam-ı de ğ er Amélie sayesinde olmu ş tu ve sonra Fransız sinemasını sadece Amélie’den ve Alain D elon'dan ibaret sanmamak için o gün bugün hala izlemekten vazgeçemedim.  O dura ğ an halleri,  Fransızcanın  insanı alıp götürmesi,  mutlu  son, e ğ lendirme, sürükleyicilik gibi kaygılar ta ş ımaması,abartıdan uzak yalın  senaryolar  ve oyunculuklarda eklenince en sevdi ğ im filmleri yapan millet olup çıktılar.   İş te  s enaryosunu Serge Frydman ’in yazdığı,  yönetmenli ğ ini  Patrice Leconte ’nin yaptı ğ ı, 1999 yapımlı,  Vanessa Paradis( Adele)  ve  Daniel Auteuil (Gabor)  isimli fransiz oyuncular...

Kuş Koysunlar Yoluna

"Öyle  güzelsin  ki  ku ş  koysunlar  yoluna" Bir  karga  bir  kediyi  öldüresiye  bir  oyuna  davet  ediyordu. Hep böyle mi bu? Bir   ş eyden kaçıyorum bir   ş eyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerle ş emiyorum, kendimi bir yer  edinemiyorum,  kendime bir  yer... Kafatasımın içini,  bir  küçük  huzur  adına  aynalarla kaplattım, ölü ben’im  kendini  izlesin  her yandan,  o  tuhaf  sır  içinden! Pani ğ ini  kukla yapmı ş  hasta  bir  çocu ğ um  ben. Oyunca ğ ı  panik  olan  sayın yalnızlık  kendi  kendine nasıl da e ğ lenir. Niye izin vermiyorsun yoluna ku ş konmasına niye  izin  vermiyorum  yoluma  ku ş  konmasına niye  kimseler  izin  vermez  yollarıma  ku ş  konmasına? "Öyle güz...