Ana içeriğe atla

Baca Temizliği



Son zamanlarda art arda birbirini tamamlayan olaylarla karşılaşmam tesadüf mü yoksa şu evrene mesaj gönderme, secret zımbırtılarıylamı ilgili bilemiyorum. Her nasıl oluyorsa ve ne ile ilgiliyse minnettarım.
Çok zorluyorum belki kendimi, ancak "yalnızsanız  gerçeklere karşı güçlü ve dirençli olabilirsiniz." sözüne sığınıyorum... 


 Üç gündür bir deliliğin peşindeyim, içindeyim.
Bunu yapmasaydım; aylardır kitaplığımda bekleyen o kitaba başlamasaydım herşey benim için daha kolay olabilirdi.Ama zamanı gelmiş işte.
Üstelik tam zamanıymış.
Yaşamımın bir niçini olduğunu kavrayıp, nasılınada tahammül gösterecek gücü kavuştuğum zamanlardayım zaten.
Kendimi hakikatleri aramaya çıkmak için yolculuğa hazırlarken henüz, işte hakikat diyebildiğim şeylerle karşılaşıyorum.Hani demiştim ya "o şeyler beni yavaş yavaş öldürecek" diye.Bu kez karşılaştığım o şeylerden güç alıp yavaş yavaş yaşamaya başlıyorum.Karşılaştığım her cümle öyle tanıdık ki bir o kadar çarpılıyorum...
  Şu kadarcık zihnimle ne kadarına katlanabilirim ve başarabilirim bilmiyorum.Lakin okunduktan sonra hiç okunmamışçasına rafa kaldırılan öğretilerden farklı olduğunu biliyorum.Kendime sık sık soruyorum."Hakikatin ne kadarına dayanabilirim? "
  Özgürlük, aşk, kıskançlık,sadakat,ölüm korkusu, saplantılar, yalnızlık,dosluk, mutluluk, inanç, farkındalık, evlilik, mutsuzluk,ümitsizlik, korkular, yaşamak, arzular...Bu kısacık sözcüklerin hiçbiri yazıldığı gibi okunmuyor.İnsan bazen manalarına gerçekten katlanamıyor.
Hazırlıksız yakalanmamak gerek hiçbirine...Bu kitapla her birini sorgularken, alt üst olmamak için, kaybetmemek için kendini, belli bir alt yapıya  sahip olmak gerek sanırım...
  İnsan gerçeklerin ne kadarına dayanabileceğini seçmeli...Bırak bunu seçmeyi yaşamımı bile seçme özgürlüğüne sahip olmadığımı düşünürken ben, somutça karşıma çıkan şu sözler: "Amor fati" yani " yazgını sev". 
Afallıyorum.
"Önce zorunlu olanı istemek, sonra istenileni sevmek gerekiyor. 'Böyle oldu' yu  'böyle istedim'e çevirmek.." 
Düşünüyorum.
  Daha farklı yaşamak istemiyorum dediğin an özgürleşirsin.Sanki özgürmüşüz gibi yaşamak zorundayız.Yazgımızdan kaçamasakta onun karşısında dikilebilmeliyiz.Alın yazımızı kendi irademizle yaşamalıyız."Yaşamını tamamla ve  doğru zamanda öl"...
Bakış açım utanıyor..
  Evet kendi yaşamımı seçmeliyim ben.Yalnızca kendi kendini defalarca tekrarlayan sahnelerin seyircisi olarak kalamam.Seçim yapmaktan ve farkındalıklarımdan vazgeçemem.Hayır hayır bu korkunç...Ne yaşadığımı bile bilmeden geçmesi yaşamın korkunç...Başkalarının zayıflıklarının esiri olarak kalamam.Dönüp arkama baktığımda sorduğum soruların hepsine utanıp sıkılmadan vereceğim bir cevap olmalı.
  Kendi yaşamımı tam anlamıyla yaşadım mı? Yoksa yaşam mı beni yaşadı? Ben mi seçtim yoksa o mu beni seçti? Sevdim mi? Yoksa pişman mı oldum? Yoksa boşa mı harcadım? Kırk yaşıma geldiğimde asla yaşamadığım bir hayatın yasınımı tutacağım?...
Hepsini cevapladım.
  "Yaşarken yaşayın! İnsan yaşamını tamamlayıp öldüğü zaman, ölüm taşıdığı dehşeti yitirir! İnsan doğru zamanda yaşamazsa asla doğru zamanda ölemez."
"Ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum..." Ölüme ölenler üzerinden baktım hep üzüldüm, kendi ölümümü tasarlamak ise hiç kolay değildi.Ama bu cümleleri daha evvel düşündüm ben.
Yani ölene kadar sahiden yaşayacağım...Öylece çekip gidenlere saygı duyuyorum.Ama yaşamlarını tamamlayabilselerdi keşke mutlu veya mutsuz...
  Nietzsche gibi daimi yalnızlığı seçemem.O kadar güçlü değilim."Kendi yalnızlığımızı kucaklayamazsak, inzivaya karşı kalkan olarak başka birini kullanırız.” Brever'e daha yakınım sanırım.Ancak ondan daha sanşlıyım.
" Emniyet içinde yaşamak tehlikelidir.” ben emniyet içinde yaşamıyorum ve ileride seçimlerimi bir hipnoz sayesinde sorgulamama gerek kalmayacak...Lou Salome ve Bertha'yı içime sindirmem için ise zaman gerek.Hazır olduklarında yazacağım onları...
  Bu iki kadın aşk çünkü...
"Aşk, insanın karşısındakine değil, kendisine duyduğu aşktır. bu bağlamda, yapılan herşey karşısındaki insanı değil, kendisini mutlu etmek için yapılmıştır." Aşkın bu kadar gerçekçi tanımına hazır değilim.“Bizler arzu edilenden ziyade arzu etmeye aşığızdır.”
" Aşık , ‘seven’ kişi değildir: aslında o, sevdiği kişinin mutlak sahibi olmayı amaçlar. 
Anlıyorum ki aşk dediğim sey üç beş saplantıdan ibaret."Gördüğümüz seyler görelidir, bildigimiz seylerde. Yasadigimiz seyleri biz icat ederiz. dolayisiyla icat ettigimiz seyi yok edebiliriz." ve bende aşkı yok ediyorum artık...
Kendimi bildim bileli içimdeki boşluklardan korktuğumu hatırlıyorum.Benim yalnızlığım birinin var olup olmamasıyla ilgili birşey değil zaten.Hem yalnızlığımı benden aldıkları halde, benimle olmayanlardan nefret ediyorum.
 Kırk yaşımı yaşıyor gibi hissetsemde henüz yirmi yaşındayım ve uçmayı öğrenmek istiyorum.Biliyorum uçmakla başlayamam işe önce yürümeyi öğrenmeliyim.Bu hayatta kendi kurallarım olmazsa başkaları tarafından yönetilmek zorunda kalacağım ve bu kendimi yönetmekten çok daha kolay olacak alışacağım...Henüz çok az seçim yaptım.Az ancak acı duyduğum.Öncelikle işe onları sevmekten başlayabilirim.Herşey güllük gülistanlık olsun isteyen kim ! Her geçen günüm,senem beni zorlasın istiyorum aksine...
"Ruhunda sükunete kavuşmak ve mutlu olmak isteyen insanlar inanmalı ve iman etmeli, ama hakikatin peşindeki insanlar iç huzurundan feragat edip yaşamlarını bu sorgulamaya adamak zorundadırlar.."
"Gururlu bir yüceliğe erişmek isteyen ağaç fırtınalı hava ister.Yaratıcılık ve keşif acı da saklıdır.
 Ben kendimi kabullendim.Başkalarının beni kabullenmesi için yollar aramıyorum.Herkesin sevdiğini sevmemek, herkesin giydiğini giymemek, herkesin dediğini dememek lazım artık.Çünkü hayat bir gün karşıma dikilip bana diyecek ki:
Göster bakalım marifetlerini, renklerini, kimsede olmayıp sende olanı...!


Dostlardan başkasına anlatılamayacak şeyler vardır.


Hatta bazen dostlara bile anlatılamayacak şeyler...


Bunların arasında bazı şeyler var ki insanın kendine bile sık sık anlatmaması gereken şeyler...


Sadece okuyunuz...!


Bu kitabın filmini de yapmışlar sakın seyretmeyiniz...


Sarah Blasko All I Want

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşlarımızın Tadı Aynı...

  İki kadın ağlıyor şimdi kuytu köşelerinde benliklerinin..Aslında hep ağlayan iki kadın kimi zaman gözyaşlarıyla kimi zaman içten içe.hep yanarak hep eksiklerle.Aynı bedende dokuz ay yaşamıış iki kadın...Biri gerçekten eksik diğeri eksik olmadığı halde bosluklar yaratıp eksik olma çabasında.   Ağlıyorlar çünkü sarılamıyorlar birbirlerine bir sarılsalar şöyle eskisi gibi, hani o ilk karşılaşmalarındaki gibi hafifleyecek acıları merhem olacaklar birbirlerine...   Sadece susuyorlar yada sözcüklerini yalnızca birbirlerini incitecek cümlelerde kullanıyorlar...Nasıl da benziyorlar bir o kadar da uçurum var aralarında...   Biri gerçekten sevmiş,sevilmiş,yolunun yarısına gelmişken kaybetmiş,biri herşeyin başında pes etmiş yazık...ne sevmeye gücü var nede sevilmeye ömrü yetecek.   Acıları aynı aslında çok değer vermek insanlara,canından parçalarına ama sonunda hep kaybetmek,hiçbir karşılık görememek onca fedakarlığa...   Öylece izl...

O Kadının Bir Kalbi Vardı

  Yüzünde ilk kez gülen gözler taşıyordu kadın. Tebessümü kahkahalara dönüşmeye can atıyordu. Gökyüzünde parlayan nesneler keşfetti. Baktı şöyle ne kadar da büyüktü sonsuzluk. İlk kez dar gelmedi ona dünya. Yorgun, eski, usamış ve soğuk şehrine baktı, sevkatle sarıldı sıkı sıkı. Gitmek istemiyordu artık onu yüzüstü bırakıp. Üzgün ve mutlu insanların nefesleri karışmıştı havaya hepsini içine çekti. Acılarına ortak oldu,içindeki huzurdan ve sevgiden bir nefes hazırlayıp bıraktı boşluğa, yerini bulurdu elbet umutsuz olanların yüreğinde.   Büyük bir savaş içindeydi kadın.  Belki de bu hiç olmamalıydı dediği zamanlarda çıkıp ona bir şeyler anlatmaya çalışan ve ne yazık ki hiç bir zaman başarılı olamayan insanlarla paylaştığı bir savaş… Gönderdiği mektupların içinde saklardı duygularını. Bir çocuğun umuduna sahipti kadın ve hiç kimselere yazdığı mektuplarda saklardı kendini.. Elbet bir gün geçecekti öyle değil mi insan kendine ümit vermeliydi çünkü insanın ken...

Mutlu Yıllar Kırmızı Balık

Bir zamanlar bende kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanırdım. Kaç metreydi ki benim yokluğum? Oysa ben benim yokluğumdan dünyaya Yalnızca bir elbise çıkar sanmıştım. Sonunda ben de alıştım. Ah…dedim sonra, Ah! İşte Böyle böyle Büyüyorum Dedim Bir gündüz geliyor Bir gece… Gitti... Gidiyor... Gidecek... Neler geride kaldı ve daha neler gelecek… Büyürken geniş ufuklar hayal ediyorum. Öteki olabilmeyi, yerine koyabilmeyi, geride durabilmeyi öğreniyorum. Oysa… Denizlerle avunmayan bir martı cesareti lazım şimdi. Doğum günü mumlarını üfledi bugün Kırmızı Balık Kutlu olmadı Ama Her ne olursa olsun Doğum günleri kutlu olmalı O halde Kutlu Olsun …