Ana içeriğe atla

Sandığınız Kadar Kötü Biri Değilim

          

  İnsanın yalnız kalmak istemesi bir histeri krizi,bir delilik olarak algılanır.
Oysa ki hayatının başkarının denetim ve tahakkümünde bulunuşuna isyan edemeyen insan,kendisine öfke duyduğundan ve yasaklanmış olduğundan deliliğe sığınır.Hastadır ve farkındadır.
Histerik patlamalar sırasında gerçek doğamızı acı ve şüphelerimizi ortaya çıkarırız.Fakat bu bilinçsiz samimiliğimiz, genellikle kurnazca ve aldatma gibi algılanır.
Önceleri bende bu hastalığın sadece kadınlara özgü bir hastalık olduğunu sanırdım. Ama sonra öğrendim ki tutkulu bir aşk hayatı ve çaresizlikler içinde yüzen birçok insan yakalanırmış bu hastalığa.
Ve belkide dünyanın en güzel şeyi; dünyaya dair kendi histerik kurgularının aynası olan bir kadın...
  Biliyorum hiçbir zaman iyileşemeyeceğim.
İnsan bir gece de kaç kere fikir değiştirir? 
Kaç kez savrulur ruhu? Kaç karar aldım, hepsini bozdum yine.
Kendime özene bezene kahve yapıp sonra çay içtim.
Dışarı çıkmak için 1 saat saçlarımı yaptım, hazırlandım sonra yattım uyudum.
Osman'a sayfalarca mesaj yazdım sonra göndermeden kapattım.
Gecenin bir vakti herkesi uyandırma pahasına açtım süpürgeyi odayı süpürdüm, sonra dışarıda giydiğim ayakkabılarımla dolaştım.
Bunlar aklı başında birinin yapacağı işler değil.Lakin hasta değilim ve biliyorum hiç iyileşmeyeceğim.Bir şeyler hiçbir zaman yolunda gitmeyecek. Birileri herşey yolundaymış gibi davranacak durmadan. 
Birileri "herşey yolunda" diyecek utanmadan. Bir "şeyler" beni bitirecek usul usul...Fark etmeyecekler!
  Çocukluktan kalma bütün kokular gitmiş yine ancak çocukluk korkularım devam ediyor.
Odada ki şu kara sinek yüzünden saatlerdir kıpırdayamıyorum.
Sessiz sessiz oturuyorum.Hiçbir şarkı anlamlı değil ki !
Kaybettiklerime duyduğum özlem, elde ettiklerime verdiğim değeri katlamış gidiyor yine heheytt...
İhanete uğramaktan gizli bir haz duyorum hep.
Yeni dostlar kazandığım için de mutluyum aslında.
Dünyadaki doğal güzelliklerden bahseden dergiler ne garip herşey doğallığını yitirmişken...Kadın bedeni olgusunun bütün çağlarda popülaritesini koruması ne korkunç...
"Ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir ? " Sorusunu kimsenin kendine sormaması ve aslında bu soru karşısında bütün komikliklerin anlamını yitirmesi  ne kadar acıklı...
Bazı insanlara ölmek bile yakışıyor oysa.
Ben artık monologlar değil, iki kişilik oyunlar istiyorum bu ayrı bir konu.
Geceleri uyuduğu için insanlar sanki hep gece intihar edilmiş gibi geliyor bana... 
İntihar etmek: hayır,fazlasıyla iğrenç. İnsan yapamaz ki...
ama hareketsiz kalabilir, susabilir. Hiç değilse o zaman yalan söylemez. Perdelerini indirip içine dönebilir, o zaman rol yapmaya gerek kalmaz birkaç farklı yüz taşımaya ya da sahte jestlere…
Ama yinede gerçeklik bizimle dalga geçiyor işte her daim… 
  Kadın yazarların kaleminden kadın olmayı anlamaya çalışıyorum.Ne gerekiyorsa yapan kadınlardan.Kimi zaman düşünsel kimi zaman duygusal olarak eşine çocuklarına saçını süpürge eden, hayatla başa çıkma rolünü üstlenen kadınlardan...Hiçbir zaman bir erkek kadar kendini ciddiye almayan kadınlardan...
Histerik kişilikleriyle hep nasist adamlara aşık olan kadınlardan...
Bazen erkeğin cümlelerinin arkasına, sırtına yastık koyar gibi, destekleyen Bazen, erkek kendi dehasından bitkin düştüğünde, varoluş mihraplara başını vura vura tarumar olduğunda, sanki sırtına tülbent ya da havlu koyar gibi pansuman cümlelerle araya giren kadınlardan...
Bütün kadınlar ayrı dünya.Bambaşka kişilikler.Kadınları anlamak çok zor cümlesine gerçekten de sığmayacak kadar öznel ve özeller. 
Bir o kadar benzer...
  Gündüz gece bir savunma hali...Suçluluk duygusu...
Erkeklerin bencilliklerini sanki doğaları gereğiymiş gibi algılayarak,durmadan fedakarlık yaparak, kırılarak, üzerini kapatarak, hayallerini raflara kaldırarak, onları ulaşılmaz ve çok özel sanarak, kendinden vazgeçerek,onların egolarını tatmin ederek hata yapmak...Ve bu hataları ısrarla tekrarlamak...
Onca hata yaparız da,salya sümük ağlarız da geceler boyu,yeminler ederiz de,uslanmayız işte yine de.Karmaşa burada işte.Gözyaşlarımızın hafiflediği ilk fırsatta gider,bize ne yanlış gelen adamlara aşık oluruz.
                                                   **
Hep freni tutmayan adamlara aşık olurum ben zaten...Umursamaz...
Hiç aşık olamayan adamlara...Sevdalı bakışı olmayan hiç...
Hiç en sevdiğim rengi bilmeyen...Hiç benim için mutlu olmayan...
Bana teatral davranan adamlara vurulurum.Hayatı gerçekçi yaşadığımı söylerler oysa.
O adamlar hep amerikan filmlerinden fırlama gibi benim aklımsa Kürk Mantolu Madonna da kalmış...
  Hangi şarkıyı seçsem ağlarım ben hep şehri sel basar...Nefesimden buğulanırken camlar o itinayla kendi adını yazar camlara...
Ben ağlarım da O gülünecek bir şeyler bulur ben mutsuzken..Kırılacak 206 tane kemiğim varken, aptalın biri gelir kalbimi kırar işte..
Ne verdin de ne istiyorsun yazsaydı ilkokul fişlerinde şimdi daha dikkatli olurdum belki bu ayrı konu.
                                                   **
  Çok arabesk olsa da "Bir tek dileğim var mutlu ol yeter” sözünün bir kamyon yükü anlam taşıdığı günleri özlüyorum ... 
Değişmek istiyorum,detaylanmak istiyorum...Merak edilmek...Yazdığım bütün cümlelerde ki narsist adamlar,histerik kadınlar değişsin artık istiyorum.'Hep' sözcüğünü çıkarmak istiyorum zihnimden...Bir zaman diliminde tutarlı davranmak istiyorum.Gel gitlerimden aşınmış ruhum artık tek düze olsun....Ruhum;keşke binlerce ruhum olsa ve buna neden ihtiyaç duyduğumu anlatacak zaman olsa ama yok lakin tedbirli olma vakti şimdi...Bak gökyüzünde kül rengi bulutlar başladı. gözü kara bir kışla sınanacağız belki, üstelik cömert yağmurlar da başlamadı henüz, bembeyaz karlar da yolda belki de hissediyorum..Bak sen bedenimi bide kış ile karşılaşınca gör üşüyorum ruhum ısıt beni...Sevgili ruhum; ben tekrar hayal kurmaya başladım.. Şimdi lütfen dirilir misin öldüğün yerden..?
Gözümden kaçan umutların hemen yanında umutlarım 
beliriyor, anlıyorum; en güzel karanlıkta uyunuyor. Kim bilir, yerine 
koymaya çalışırken hayatında kendimi, dikenlerine takılmışım sanki, 
kanıyorum hala... Biliyorum, mavin de olmasa yoluma yön veren, kaybolup 
giderdim içinde, yine de susuyorum
Çekmecelerimi karıştırıp da bulduğum o eski yıldızı anlatıyorum sadece, kendime ama. İlk nefesimi... Gözlerimi..
  Sandığınız kadar kötü biri değilim.Hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapanlardanım.Biliyorum kimse bana bir şans vermeyecek.Kendi şansımı kendim yaratmak zorundayım.Yukarılarılara tırmanırken aşağı hiç bakmıyorum.Ve belki de bu dünyada en çok kendimi seviyorum.Sevilmeye değecek bir şey bulana kadar. Sözcükler var bir de... Sözcükleri seviyorum.
Bakmayın bana öyle bakışlarınız çok soğuk üşüyorum.
Görseller

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşlarımızın Tadı Aynı...

  İki kadın ağlıyor şimdi kuytu köşelerinde benliklerinin..Aslında hep ağlayan iki kadın kimi zaman gözyaşlarıyla kimi zaman içten içe.hep yanarak hep eksiklerle.Aynı bedende dokuz ay yaşamıış iki kadın...Biri gerçekten eksik diğeri eksik olmadığı halde bosluklar yaratıp eksik olma çabasında.   Ağlıyorlar çünkü sarılamıyorlar birbirlerine bir sarılsalar şöyle eskisi gibi, hani o ilk karşılaşmalarındaki gibi hafifleyecek acıları merhem olacaklar birbirlerine...   Sadece susuyorlar yada sözcüklerini yalnızca birbirlerini incitecek cümlelerde kullanıyorlar...Nasıl da benziyorlar bir o kadar da uçurum var aralarında...   Biri gerçekten sevmiş,sevilmiş,yolunun yarısına gelmişken kaybetmiş,biri herşeyin başında pes etmiş yazık...ne sevmeye gücü var nede sevilmeye ömrü yetecek.   Acıları aynı aslında çok değer vermek insanlara,canından parçalarına ama sonunda hep kaybetmek,hiçbir karşılık görememek onca fedakarlığa...   Öylece izl...

O Kadının Bir Kalbi Vardı

  Yüzünde ilk kez gülen gözler taşıyordu kadın. Tebessümü kahkahalara dönüşmeye can atıyordu. Gökyüzünde parlayan nesneler keşfetti. Baktı şöyle ne kadar da büyüktü sonsuzluk. İlk kez dar gelmedi ona dünya. Yorgun, eski, usamış ve soğuk şehrine baktı, sevkatle sarıldı sıkı sıkı. Gitmek istemiyordu artık onu yüzüstü bırakıp. Üzgün ve mutlu insanların nefesleri karışmıştı havaya hepsini içine çekti. Acılarına ortak oldu,içindeki huzurdan ve sevgiden bir nefes hazırlayıp bıraktı boşluğa, yerini bulurdu elbet umutsuz olanların yüreğinde.   Büyük bir savaş içindeydi kadın.  Belki de bu hiç olmamalıydı dediği zamanlarda çıkıp ona bir şeyler anlatmaya çalışan ve ne yazık ki hiç bir zaman başarılı olamayan insanlarla paylaştığı bir savaş… Gönderdiği mektupların içinde saklardı duygularını. Bir çocuğun umuduna sahipti kadın ve hiç kimselere yazdığı mektuplarda saklardı kendini.. Elbet bir gün geçecekti öyle değil mi insan kendine ümit vermeliydi çünkü insanın ken...

Mutlu Yıllar Kırmızı Balık

Bir zamanlar bende kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanırdım. Kaç metreydi ki benim yokluğum? Oysa ben benim yokluğumdan dünyaya Yalnızca bir elbise çıkar sanmıştım. Sonunda ben de alıştım. Ah…dedim sonra, Ah! İşte Böyle böyle Büyüyorum Dedim Bir gündüz geliyor Bir gece… Gitti... Gidiyor... Gidecek... Neler geride kaldı ve daha neler gelecek… Büyürken geniş ufuklar hayal ediyorum. Öteki olabilmeyi, yerine koyabilmeyi, geride durabilmeyi öğreniyorum. Oysa… Denizlerle avunmayan bir martı cesareti lazım şimdi. Doğum günü mumlarını üfledi bugün Kırmızı Balık Kutlu olmadı Ama Her ne olursa olsun Doğum günleri kutlu olmalı O halde Kutlu Olsun …