Ana içeriğe atla

Ölümden Beterdir Yenilgiler...

Gün gelir...
Sinsice gelir bir gölge gibi.
Geceler saklar içinde.
Yalnız olmak en güzelidir zaten gecelerde, lakin gün gelir ve yalnızlaştırır insanı.
Sabah kalkınca gidecek yer olmaması,birilerinin seni beklemediğini bilmek,
hayallerinin hayal kalması,düşüncelerinin görünmez kılınması geçer zamandan.
Zaman geçer de herşey aynı gibi.
Sadece biraz daha eskir sanki kelimeler,umutlar,beklentiler,vaatler,gülüşler,anılar ve Yüzü...yüzüm eskir...
Yüzü eskirmiydi insanın? Aynaya her baktığında ağlatırmıydı yarım kalmış eski bir yüz...?
Oysa eskir ve insan kalan nerem varsa eskiyordu günden güne.
Peki ya azalan umutlarım? Renkleri solan hayallerim...?
Yeni bir hayata söz verir gibi, çekip gider gibi, nefes alırken bekleyecek bir yazın olduğunu biliyordum.
Dönüşen her şey, kırılan her hayal bir yenisini düşlemek için engel değildi ama
Çok hazindi bu hikaye..çok eskimişti yüzüm işte...

Küçük bir sahil kasabası kadar dingin olabilmeyi, gerçek ve ulaşılabilir kılabilmeyi isterdim tüm umutlarımı.
Lakin çarpık kentleşiyordu her hayal gerçeğe düşmeye alışıktı...
Çok hız sınırı aşmıştıda hiç trafik kazası yapmamıştı benim suskunluğum...
Çiğnedi ve tükürdü,her sevdiğim beni. Sakız bakışlı çocukluğumu yapıtaşlarına ayırdı her ayrılıkçı aşk...
Şimdi zamanı bilinmez uzaklıklar yakın oldu.
Kırılmıştım...
Çirkindim..
Yüzümün hayalini göremedi...
Düşledim...
Karnım toktu  ruhum aç
Tebessümsüz dudaklarım gözyaşı vaadediyordu.temiz sessiz bir hayata inat
İnsanın ölümüyle barışmaya niyetlendiği anda ondan yenide eskisinden daha çok korkmanın ne kadar acı verdiğini bilirdim ben.Öğretmişlerdi.
Yokluk... Yokluğum...Yoksulluğum..Yoksunluğu...
Bilirdim hergün kocaman bir boşlukla kucaklaşmayı.
Bilirdim özlemeyi,sevmeyi ve beklemeyi en güzelinden.
Hiç sevilmeyişim,hiç özlenmeyişim,ve beklenmeyişim hiç vefasızlığıydı hayatın.
Artık içine çekmiyorum hayatı, nefeslerimin o acı tadından bıkmıştım.
Kırmızıyım.sadece kırmızı.
Kırmızı yalnızlık....Kırmızı acılar...Kırmızı saatler...
Bir tek kırmızı yalnız bırakmadı beni.
İhanete bulanmış her bir yarama kırmızılar bastım.
Geçmedi...
Bazen kalemin düğümlendi.
Duygularını sözcüklere dökmek için can attım,yılların yorgunluğundan mıdır bilinmez tek kelime düşmedi satırlara.
Gizemli kalmış yanlarını bilirsin,yanı başındadır hepsi.
Ellerin üşür sonra saramazsın kendini,merhem olmaz yaralarına kırık kalbin.
Acını onarmaya çalışır insanlar oysa sen bundan daha az acıyamazsın kendine.
Bir  zamanlar yüreğimi ısıtabiliryordu kardan adam yapmaktan uyuşmuş parmak uçlarım...
Yara bere içinde eve döndüğüm bisikletten düşüşlerimden sonra tekrar bisitlete binme umuduyla sokağa çıkışlarımda küsmüyordum bisikletime.
Topraktan yapılmış pastalarım,üç tekerlekli bisikletim,papatya taçlarım,sütlü çikolatam,masum bir baba öpücüğü,ve prenses çocukluğum...
Bende kalan en temiz anılarım bunlardı.
En el değmemiş,en yakmamış yüreğimi.
Oysa şimdi çocukluğuma tutunup kendimi çekemiyorum masumiyete..
Herşey olabildiğim için hiç birşey olarak kalıyorum...
Pişmanlıklarla,terkedilmişliklerle,yalanlarla geçen 20 senenin hesabını veremiyorum çocukluğuma...
Bütün bu yanlışların acısını içimde taşımaya şimdiden zorlanırken ben bir ömür nasıl başa çıkacağım?
Gitmek isterken kalarak,üstelik bilerek hiç gidemeyeceğimi yinede yürümek aynı  yerde nasıl katlanabilinir olur?

Adsız özlemler biriktirip dururken burda böylece kim geri vericek bana inancımı...sözlerimi...gözlerimi...




Adı Yok Dergisi Güz'2011 58

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşlarımızın Tadı Aynı...

  İki kadın ağlıyor şimdi kuytu köşelerinde benliklerinin..Aslında hep ağlayan iki kadın kimi zaman gözyaşlarıyla kimi zaman içten içe.hep yanarak hep eksiklerle.Aynı bedende dokuz ay yaşamıış iki kadın...Biri gerçekten eksik diğeri eksik olmadığı halde bosluklar yaratıp eksik olma çabasında.   Ağlıyorlar çünkü sarılamıyorlar birbirlerine bir sarılsalar şöyle eskisi gibi, hani o ilk karşılaşmalarındaki gibi hafifleyecek acıları merhem olacaklar birbirlerine...   Sadece susuyorlar yada sözcüklerini yalnızca birbirlerini incitecek cümlelerde kullanıyorlar...Nasıl da benziyorlar bir o kadar da uçurum var aralarında...   Biri gerçekten sevmiş,sevilmiş,yolunun yarısına gelmişken kaybetmiş,biri herşeyin başında pes etmiş yazık...ne sevmeye gücü var nede sevilmeye ömrü yetecek.   Acıları aynı aslında çok değer vermek insanlara,canından parçalarına ama sonunda hep kaybetmek,hiçbir karşılık görememek onca fedakarlığa...   Öylece izl...

Mutlu Yıllar Kırmızı Balık

Bir zamanlar bende kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanırdım. Kaç metreydi ki benim yokluğum? Oysa ben benim yokluğumdan dünyaya Yalnızca bir elbise çıkar sanmıştım. Sonunda ben de alıştım. Ah…dedim sonra, Ah! İşte Böyle böyle Büyüyorum Dedim Bir gündüz geliyor Bir gece… Gitti... Gidiyor... Gidecek... Neler geride kaldı ve daha neler gelecek… Büyürken geniş ufuklar hayal ediyorum. Öteki olabilmeyi, yerine koyabilmeyi, geride durabilmeyi öğreniyorum. Oysa… Denizlerle avunmayan bir martı cesareti lazım şimdi. Doğum günü mumlarını üfledi bugün Kırmızı Balık Kutlu olmadı Ama Her ne olursa olsun Doğum günleri kutlu olmalı O halde Kutlu Olsun …

O Lokum Alınacak

  Dokuz yıl önce de hava kışa rağmen böyle güzeldi bu zamanlarda ve ben geçen bu dokuz yılın her bu zamanlarında üşüdüm. Biraz da büyüdüm. Büyümenin gitgide daha fazla kabullenmek olduğunu öğrendim.  Babamın ölümü  yalnızca göz yaşartan bir yorgan altı korkusu olmaktan çıkıp gerçeğe dönüştüğünde “ Bir gün geri gelecek … geri gelecek” derdim küçükken ve buna sahiden inanırdım.   Annem elbiselerini verirken birilerine çok kızmıştım. Kalan sigarasını gelip bitirecek diye hiç dokunmadım. Çok sabrettim o günden bu güne.   Çok bekledim cam köşelerinde. Gelmedi.  Ben böyle sayıklarken bir gün baktım büyümüşüm ansızın ve o bir gün geri gelecek cümlesi  “ Bir gün ben onun yanına gideceğim ” olmuş.    Eğer birini bekliyorsan her şeyi yavaştan alırsın, ertelersin, yemeğe başlamazsın, hiç bir plan yapmazsın ansızın gelebilir evde olmalısın. Ama eğer ona gideceksen ardında yarım kalmış hiçbir şey bırakmazsın...