Ana içeriğe atla

Anlatılmaz Olanı Anlatmaya Çalışıyordum


Düşenlerle dalga geçen bir dünya burası ve ben yürümeye korkuyorum...

 Sık ağaçların olduğu bir ormana düştüm. 
Düşüncelerim arasında kaybolmuş dolaşıyorum öyle. 
Kaybolacağıma dair korku duymuyorum üstelik.
Mutluyum ama orman iyice sıklaştı korkuyorum... 
Sözcüklerimi yitireceğim diye çok korkuyorum. 
Her yanımda otlar bitmiş. 
Yabancı ve çaresiz hissediyorum kendimi.
Güzelliklerinden bahsedeceğim tek şey otlar ve hüznü yalnız kaybolmuşluğa yükleyebileceğim.
Dışarı çıkamıyorum,sıkıştım kaldım.
Derken; uyandım sonra!
                                                       ***
  Bu günlerde kafamın içinde dolanan bir sürü farklı konulu kompozisyon var.
Anladıklarım, farkına vardıklarım, sonuca gittiğim düşüncelerim var. 
Ama sanki bir sözcük eksik, sayfalar dolusu şey yazmamı engelleyen sadece bir sözcüğü o ormanda unutmuşum gibi.
Belki başlık olabilecek bir kelime ya da çok önemsiz bir cümlenin zaman zarfı kayıp işte bulamıyorum ve bu yüzden döktüre döktüre susuyorum günlerdir... Gürültülü patırtılı bir suskunluk bu...
"Kafadan kaleme giden yol,kafadan dile giden yoldan çok daha uzun ve çetindir." demiş Kafka. Rahatlıkla konuşabilirken, yazmakta neden bu kadar zorlandığımı anlıyorum. Kimi şeyler bu yüzden kalemime düşmeden yitip gidiyor. Düşüncelerim kalemimi yoruyor, sanki kalbimi yordukları yetmezmiş gibi.
  Sözcüklerim paragraf olmaya isteksiz. Upuzun yazdığım yazılarım duygulandırmıyor belki epeydir insanları; çünkü dünyayı okşayıp durmak yerine anlayıp kavramayı deniyorum artık. 
İzlenim ve duygularımı anlatırken keskin ifadeler kullanmaya başladım, bu beni biraz rahatsız ediyor. 
Durum böyle olunca bende madem, zoraki ve isteksiz bir hüzünle hizaya sokmaya çalıştığım ses tonumla şiir yazayım diyorum.
Bu sefer de anlamlı tonları ve duyguları bulamıyorum.
Hem sesim kısık hem tonlar kayıp. 
Yine ormanda kalmış olmalı...
  Şiir düzyazıya hiç benzemiyor zaten.
Ansızın bir çığlık atarak,dişlerini sıkarak tutarsız kelimeler saçmalamak gibi.
Şiir de sözcüklerden öte birşey değil ancak kafamda binlerce sözcük, ses cirit atarken işin özünü anlatacak sınırlı kelime bulmak şuan bana göre değil...
"Şiirlerinizde henüz çok gürültü var. Gençlik belirtisidir bu... Diyeceğim, gürültünün kendisi güzel, ama sanatla ilişkisi yok " diyor bir ses yine. Utanıyorum şiir yazma isteğimden ve katılıyorum o sese...
                                                     ***
Yapacak daha önemli bir işim olmadığı için yazıyorum” demiş sevdiğim bir yazar. Yazmaktan daha önemli bir iş var mıdır ki? diye düşünüyorum.
Benim yazdıklarım sanat değil ancak benim özüm olduklarından, hiçbir cümlemi küçümsemiyorum.
Ben bazen varlığımın gerçekten yazmaya bağlı olduğunu düşünüyorum.
Ümitsizlikten,depresyondan kendimi kurtarmak istediğim her an  bu masanın başındayım.
Tek cümle kuramasam da sıkı sıkı sarılıyorum klavyeme bir umutla.
O tek sözcük bile yazamadığım iki gece arası kayıp gibi geliyor bana, üzülüyorum. Çünkü 20 yaşındayım, geç kalmış hissediyorum kendimi.
Şimdiye kadar bir romanı yarılamam lazımdı; nitelikli ve ya niteliksiz.
Gündüzleri kısa ömürlü ve boş şeylerle uğraşıp, geceleri dünyayı kurtarmak için kafa patlararak geçirmek ne kadar mantıklı bilmiyorum ama 
içinde yaşadığım her an kendime bir hayat görüşü kazanma dileği tutuyorum ve ona sahip olduğum an; yazarak bu hayat görüşüne başkalarını da inandırma isteği...
Bu dileği keşke doğru dürüst dileyebilsem.Bir yıldız kaysa mesela.
Gülüyorum bu söylediğime. İnsana bir yıldız nasıl hayat görüşü kazandırabilir ki? diye.
                                                     ***
  Sorumsuz olduğumu düşünen insanlar var.Bu sorumluluklardan bahsetmeyeceğim şimdi o başlı başına irdelenmesi gereken bir konu.
Fark ettim ki ben aslında çok büyük sorumlulukları sırtıma yükleyip,onların altında eziyorum günden güne.
Sorumluluklarımdan nefessiz hale geliyorum,hissedemiyorum onları.
Böylece hiç sorumluluğum yokmuş gibi yaşıyorum.
Onları sırtımdan atmayı denesem bir an,bir tanesinden bile vazgeçmeyi denesem hepsi başıma üşüşecek biliyorum.
                                                     ***
  İnsanlara yanlış gelen davranışlarımı düzeltme niyetinde değilim.
Onlar olduğu gibi kalsın istiyorum.
Bütün olumsuzluklarımı cesaretle taşıyorum.Onlarla savaşmayacağım.
Onları yaşatma hakkım var, sonuçta her yönümle iyi insan olmam beklenemez.
Bu yazıyı okuyan büyüklerim veya dostlarım kızabilir bana belki ama gerçekçiyim sadece ve dürüst olacağım bundan böyle size.
Olumsuz özelliklerimi gizlememeye karar verdim.Yalancılıkla ve iyi yönlerimle üzerini kapattığım her kötü davranışıma aldanacaksınız. 
Gözlerinizi boyacağım sadece. Bunu istemem. 
Bir insanı olduğu gibi kabul edebiliyorum ben çünkü; doğru dürüst dileğemediğim dileğim gerçekleşmedi, komik olsada bir yıldız kaymadı henüz.Merak ediyorum bakalım sizde beni olduğum gibi kabul edebilecek misiniz?
Artık yarım yamalak seyler duymak istemiyorum.Bana herşeyi baştan sona anlatın hadi...
Eksiksiz ve yanlışsız. Yarım yamalak olan her şeye kapalı kulaklarım bundan böyle.Herşeyi baştan sona dinlemeye ise oldukça hazır ve açığım lakin inanmak veya affetmek konusunda söz veremem.
                                                       ***
  Eylül olmuş aylardan haberim yok.Kimse "eylül akşamı" şarkısını paylaşmadı bu ara o yüzden fark etmedim heralde.Neyse...Yaz uzaklaşırken usul usul şehirden, ona hangi anlamlı cümlelerle veda etmeli karar veremiyorum.
İçimde doğru dürüst yaşanamamış bir yaz hüznü varken veda anlamsız zaten.Hiç gelmemiş olana veda edilmez ki! Amaan...Hüzün hep geriye kalandır diyorum ve biraz blues dinliyorum sonra üstadlar için..
Baharda doğdum ben, baharda kıpır kıpır olur içim ama en çok sonbaharı seviyorum.
Çünkü henüz kömür alma derdim,çocukların okul masrafları gibi dertlerim yok sadece sonbaharın güzellikleriyle ilgileniyorum.Yere düşen sarı yapraklar çok romantik mesela...
Sonbaharın en çok adını seviyorum.İçinde 'son' olan herşeyi gerçekçi bulduğumdan herhalde.
Doğanın günden güne soluşunu,bitişini,uykuya dalışını usulca seyrediyorum ve ardından yeni gelen güzellikleri gördüğümde umut doluyorum.
Kuşların her yerde cik cikleme görevlerini tamamlayıp yuvalarına çekilişlerine seviniyorum.
"Yazdan kalma bir günden" sözlerini mırıldanmak en çok sonbahar gününe yakışıyor.
Örgü hırkalarımı sonbahar da giyiyorum ve kışa kadar hiç üşümüyorum.
Gecenin erken gelişlerini kutlamak için ise parti bile verebilirim.
"Derdi nedir bu sonbaharın.neden soldurur gülleri" derken o bohem ses ben sonbaharın derdini biliyorum.
Güneşin her gün kendileri için doğduğuna inanan insanların köşelerine çekilişlerine bayılıyorum.
 Karanlık ve ıslak sokaklara yağmur yağacak ve ben kağıttan gemi yapan donu düşmüş çocuklar göreceğim ve yorgun gecelerin ardından hep aynı yere dönerken ıslak sokaklar boyu düşüneceğim...Ne güzel...!
                                                     ***
  Şu saatlerde yazımı yazarken Johann Sebastian Bach dinliyorum. Kantatları, motetlerı, passionları, oratoryoları sinirimi bozuyor birden…
Açıyorum yeni keşfettiğim Cirrus'tan she kills şarkısını dinliyorum.
Bu şarkının coşkusuyla bir yandan çok sevdiğim bir hikayeyi düşünüyorum.
Hiç çalışmadan emekliği gelmiş, 
daha doğmadan kefen parası hazır edilmiş, 
giyotin gibi ağır, onun kadar hafif, 
sularının ortasında ada olmanın, 
içine dalıp çıkmaktan çok daha zor olduğu bir deniz gibi olan, 
garip hikayemi düşünüyorum...
Korkaklık diz boyu olan ama 
korkaklığımın bile hakkını veremeyen hikayemden...
Bakıyorum da korkak kızlar daha şanslı sanırım.
Cesaretsiz ve her şeyden korkan kızlar çok seviliyor birileri tarafından. 
Onlar için endişelenen birilerini hep buluyorlar.Kendini herşeyi ile teslim edenler hep gözde.
Ben teslim ol çağrılarına inanmayı bırakalı çok oldu ya ondan belki bu tespitlerim.Vicdanımı yoklayan iç sesimi susturuyorum ya artık ondan bu duygusuzluğum belki.
  Bu en güzel hikayemde oyunlar daha bitmeyecek gibi.Daha çok oyunlar oynayacağız belki. Bazen diyorum ona gidip iki büyük ve olgun insan gibi, 'oynamadan duralım artık' diyeyim. 'Sana yoksunu olduğun şeyi değil,bir şeyin yoksunu olduğunu göstermek istedim bunca zaman'diyeyim.
Yok olmuyor at içine balıkım at içine yut sözcüklerini...!
Bazen can yakan oyunlarına rağmen onu çok özlüyorum.
Özlemlerimin gerçekliği her defasında korkuya dönüşüyor; o anlarda hiç beklemediğim bir bayram havası gibi bir ağırlık çöküyor içime. 
Akmayı bile beceremeyen gözyaşlarımı gülüşlere çeviriyorum hemen olsun...
Burada beni bütün varlığımla çözebilecek,anlayabilecek gerçekten kimse yok.Böyle biri olsaydı mesela bir adam; yazarken olduğum gibi  gerçek hayatta da dürüst,atılgan, kudretli, maceracı, heyecanlı ve çok mutlu biri olurdum...
  • Gel gelelim bu kitleler içinde kendini arayan kırmızı balık günden güne yalnızlaşıyor...

Yorumlar

  1. yalnız değilsin kırmızı balık..

    YanıtlaSil
  2. Yazdıkların çok net bir şekilde içimde kıpraşıyor , ben bu duyguyu biliyorum . İçinde gölgede kalan bir şeyler var , bir kelime , bir farkındalık .. Ama "Farkındalık , normal bir insanın tanışması gereken en son şeydir. Çünkü bir daha hiçbir şey eskisi gibi olamaz." der biri .. Biri işte . Bazen acaba hayatıma aldığım yeni şeyler mi beni böyle yapıyor diyorum ve eskiden giydiğim , yediğim , dinlediğim ne varsa hayatıma geri sokuyorum . Sonuç hayal kırıklığı olduğunda umutlanacağım bir seçeneğin daha üstü çizilmiş oluyor . Bir taşla iki .. Ceset .

    YanıtlaSil
  3. Sevgili adsız teşekkür ederim biliyorum hepimiz yalancı ve doyumsuz yalnızlarız aslında.
    Çok değerli Zedka;ne de güzel söylemiş o biri bu söz bize hayatlarımızı anlatıyor baksana! Farkındalığa eriştiği an insan bambaşka bir hayat yaşamaya başlıyor.Ben mesela önceleri hep sorular soruyordum ve cevap alamadığımda diğerlerinden anlayamıyordum.Şimdi ise diğerlerine soru sormaya bile çekiniyorum.Sorduğum sorular,insanlardan beklentilerim hep yapay çünkü ben ne sorarsam sorayım, ne beklersem bekleyeyim gerçekleri gerçekleşmicek sorduğum sorulara önce kendim bile inanmıyorum artık...Eskiyi düşünme boşver yeni şeyler giy,ye tadlar keşfet eskiye dair ne varsa hepsini yenileyerek sok hayatına.İnsan farkındalığa eriştiği an,şöyle bir baktığında gökyüzüne yıldızlar güneşten çok daha güzel parlıyor...Ama asıl içindeki yıldız çok daha güzelleşiyor...
    Değişimden korkmayalım sevgili Zedka;
    Umutla selam ediyorum sana...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kırmızı Baladlar

                     Ben, kendine dokunan ve kendiyle çoğalan her aşka kalbini veren kadın ... Doğru muydu hayaletlerin her kaybedişi görünür kıldığı...  Bu odada ve bu sonsuzlukta nasıl çılgınca dileniyorum hayatı!...  Eğer  yağmur  yağınca içeri gireceksen seninle gitmem uzak ülkelere.  Ya da gölgelerine sığınan evimde yeşermeye çalışan canlı bir kaktüsü şımartırken,  rüzgara eğimli bir mektup düşürmezsen  penceremden ; seninle yaşayamam aşkı.  Öylesine zor bir uyku şimdi seni düşünmek.  Sarılışlarıma yanıt olarak içebilir misin gözyaşlarımı...  Ama dur!...  Tenin sıcaklığında kaderime bulaşacak bir iz bırakacaksan;  dur ve yalnız ürpertisini yolla gerçeğin...  Belki de sana gelmek yerine saçlarımı boyatmalıydım .  Bir  şiir  bırakmak için, tıpkı o şarkıda olduğu gibi; sadece beni  sev   diye... İnan adaletli değil hiçbir alışveriş....

Var Olmak

Düşünmekle hiç bir şeyi var edemezsin... Yazacağım  basit şeyler zaten vardır.    Tamamı basit, daha önce söylenmiş veya yazılmış olabilir hatta bunların hepsi bile olabilir. Herşeyi basite indirgemekle kolaya kaçarsın ve meselelerden uzaklaşırsın. Basit düşünebilmek en güzel başlangıcımdır. Başlangıçlarla aram çok iyidir. Bir başlangıç yapmaya çabalarım. Yol aldıysam ise başladığım noktaya ışık hızıyla dönerim. Sonlara hiç varamamak için çok çalıştım ve var olmak... Güneş sabahları doğudan doğar. İnsanlar sabahları uyanırlar. İşe giderler. Çalışmak vardır. Ayakkabı giyerler bazen siyah bazen kahverengi. Bazen beyaz, bazen kırmızı arabalara binerler bazende mavi ayakkabı giyerler. Trafik vardır. Hava vardır. Su vardır tabi. Bazen yağmur yağar ya da kar. Kış vardır karanlık ve ışıksız. Kışları hava erken kararır. Evlere gidilir. Sıcacık çorbalar içilir, Şeftali yenir. İnsanlar çizgili ya da başka desenli kumaşlardan pjamalarını giyerler. Masallar vardır. Pikniğe g...

Tuttum Bir Şiir Yazdım

Tertemiz bir kağıdı sözcüklerle karalamak kolaydır da, Mürekkebine gözyaşlarını katık edip şiir ile aydınlatmaktır zor olan Asi dir sözcükler toparlayamazsın kimi zaman, ancak bir düş düşer aklına şiir oluverir yinede… Sözcükler bile anlamlarını ararken ben tuttum sana şiir yazdım dua eden çocuk gibi içten…. Şiirim dua oldu, Çocukların duaları yanıtsız kalmazdı,benim şiirim sensiz kalmadı Tuttum sana şiir yazdım,sonra oturdum dua ettim Dua yazdım şiir oldu,şiir ettim dua… Duasından uyandı çocuk,şiirimle uyudu… Yeni güne uyanmak nasıl zor ise,senin uykuna şiir olmak öyle kolaydı, Aslında sen uyurken şiir kolay,şiir zorken senin uyanman olasıydı Ben sana tuttum şiir yazdım,sözcüklerim öyküye kaçtı, Sonra kahramanlarım öyküden kaçtı,öykü şiir olarak kaldı Sözcükler şiir olurdu da, Şiir, şiir olmaktan sıkılır sen olurdu Senin güzelliğinin şiir olması kolaydı da,seni sana şiirle anlatmak zordu Bir bahar melteminin, mayısın en güneşli gününde bir şiir o...