Ana içeriğe atla

Vicdan Hırkası

  Mutsuz uyandığım sabahlarda ne yapacağımı bilemezdim eskiden.
Ya da mutsuzluğuma mutsuzluk katmak için uğraşırdı bütün nesneler ve sesler.
Üstelik mutsuz olduğumun farkına bile varmazdım.
Bu kez bu mutsuzluğu iliklerime kadar hissederek uyandım. Ciddiye almadım. Çünkü işaretler gönderiliyor bana bu ara.Neye ihtiyacım varsa karşıma çıkıyor. Bekledim..
Kapı çaldı.
Evdeki inşaat işi için usta geldi. Zaman geçti biraz, sonra işini yaparken sohbete başladılar bizimkilerle.
Konuşmanın bazı kısımlarına kulak misafiri olmak durumunda kaldım. 
"Sabah 6 aksam 9 çalıştığından bahsetti."Ev kira, çocuklar okuyor ve hayat zor dedi." 
Konuşmanın başka bir kısmında ise "20 senedir evliyim.Eşim her sabah iki bardak çayımı ve kahvaltımı eksik etmedi." dedi. 
Yoksulluğun ardındaki mutluluk.
Gözlerini göremedim amcanın bu cümleyi söylerken ama ses tonu öyle gururluydu ki ! Kızı...Kızından bahsetti.Odamdaki kitapları görünce olsa gerek,
" Onun okuması için herşeyi yapabilirim" dedi.
Ses tonu öyle güçlüydü ki ! Kızı okula diye çıkıp başka yerlere gidiyormuş. 
Eğer kızıyla tanışma fırsatım olsaydı ona babasının kıymetini bilmesi gerektiğini söylerdim.
Depresyon hırkama biraz daha sarılarak kulak misafiri olmayı kestim ve düşündüm yalnızca...Depresyon beni duygusallaştırıyor..
Kapı çaldı.
Genç, dikkatli baktığında güzel sayılabilicek bir kadın dilenci...
Dilenci demeye varmıyor dilim. Üzerine giyecek bir mont, çocuklarının ayağına çorap dileniyor çünkü. Minik minik iki çocuk yanında kız mı erkek mi ayırt edemiyorum. Başlarında tülbentler.
Modası geçmiş giysileri ayırdığım bir poşeti eline tutuşturuyorum kadının.
İçinden turuncu bir hırka bulup hemen üzerine giyiyor. 
Benim beğenmeyip, giymeye tenezzül etmediğim o hırka için defalarca teşekkür ediyor. 
Hepsinin ayakları çıplak. Çorap istiyor sonra. Gözlerim dolu dolu getiriyorum hemen.
Evin içinde kat kat hırkalarla otururken ben, ve kapıda o kirli  ve soğuk ayaklarına çoraplarımdan geçirirken minicik iki çocuğun, hani nerde seçimler,özgürlükler diye düşünüyorum... 
Buz gibi minicik ayakları kir içinde.
Ayaklarına dokunduktan sonra ellerimi yıkamaya utanıyorum. 
Kapıyı kapatamıyorum.
Sırf fındıklı değil diye yemediğim dolapta öylece bekleyen çikolataları veriyorum ellerine. En fazla 3 yasındaki iki çocuk önce paketine bakıyor  meraklı meraklı, sonra çılgınca hoplayıp zıplamaya başlıyorlar.
Bu arada kadın eski tencereniz veya salçanız var mı diye soruyor. 
Minikler hoplayıp zıplarken bir çikolataya, 
merdivene oturmuş tabloyu seyreden, yaşından çok yaşamış gözleri belli ve çıkmaya çalışan bıyıkları, ayakları 42 numara olmuş delikanlıyı fark ediyorum. Kadının oğluymuş o da. Halbuki kadınla aynı yaşta gibi.
Annem 37 numara spor ayakkabılarımı ona vermeye çalışıyor, küçük olduğunu bile bile denemeye çalısıyor oda. Ne hazin !
Göz göze gelmemeye çalışıyorum hepsiyle. 


Dilencilere çok yüz vermeye gelmez diyor içerden bi ses. 
O kadın ve çocuklar bu tabloyu belki bir çok kez, birçok farklı kapıda  yaşamıştır bilemem. 
Ancak ben ilk kez yaşıyorum durumu hissederek. 
Sahip olduklarım ağır geliyor omuzlarıma...


Odama gelip işime yarayan veya yaramayan ne varsa onlara vermek istiyorum. Ancak kadın tencere, çorap, ve salça istiyor. 
Hem zaten ne verebilirim? Mp3 player mı? Parfüm mü? Kitap mı? 
Elimden yalnızca bu yazıyı yazmak geliyor.


Kapıyı kapatıyorum. Karşı komşumuz da küçük kızının giysilerinden veriyor.
Bir süre hallerinde ki heyecanı izliyorum delikten.Gidiyorlar sonra...


Depresyon hırkamı çıkarıyorum utanarak...Onun yerine 'vicdan hırkamı' giyiyorum. Eskimiş dolapta dura dura...


O kadın belki de iyi niyetimizi kullanıyor. Bir şeyler verdikçe yenisini istiyor. Kızmıyorum kızamam... Olsa olsa utanırım. Ben hayatın neredeyse bütün nimetlerini kullanırken o benim iyi niyetimi kullanmış çok mu...
Evet belki de her türlü kötülüğü yapabilir o kadın, bizim yüzsüzlük dediklerimiz onun umrunda olmaz. Bu güçtür işte.!
Öğrenilmiş çaresizlik belki de kadının yaşadığı.Bilmiyorum.


Bir çikolataya sahip olunca çılgınca dans eden bir çocuk, büyüdüğünde ne kadar sevebilir yazgısını...? Hepimizden çok... 
"Sağlıklı bir dilenci, hasta bir kraldan daha mutludur." sözü aklıma geliyor. Hayatta sahip olmak istediği tek şey sağlık olsa insanın mesela...
Bazen diyorum tek derdim karnımı doyurmak ve soğuktan korunmak olsa...Lakin bambaşka şeyler ile uğraşıyorum.

Tek bildiğim başka hayatları da hesaba katıyorum.Birileri yok saysa da.
Ben umursuyorum,önemsiyorum.Birileri küçümsese de.
Ben ceplerime dolduruyorum usul usul gördüklerimi.Birileri kaybetsede.
Ben tamamlanabiliyorum başka hayatlarda.Birileri yapamasa da bunu...
Anlayamazsınız bambaşka birşey bu...
Dağılıp gitmekten ödüp kopuyor.Bu yüzden her yorgun ve mutsuz uyandığım sabah kalemime sarılıyorum...
Hiçbir şey için değil, sadece düşünebiliyor muyum hala diye bilmek için muhtaç kalıyorum yazmaya. 
Kendime biraz vicdan dileniyorum.
Vasat olmak önemli değil ki.Önemli olan heveskar olmak...
Herkesle aynı yolculuğa çıkıp derinlere inebilmek...
Vurgun yeme ihtimaline rağmen üstelik...

Hafızamın hiçbir şeyi unutmayacak kadar güçlü oluşu ne kötü...
Öyle eziliyor ki içim hüzün desem değil,keder desem yetmez.
Gözyaşı döksem gecelerce sönmez yangınım...
Ve yangının ne kadar hasar verdiğini görmek için küllere bakmak gerekir.
Bir romanın son cümlesini okuyan okuyucu kadar yorgunum sadece...
Karanlık içinde göremiyorum hayatı. 
Başa dönsek hiçbirini tekrarlamam diyorum.
Bir atsam kendimi aydınlığa hepsi yok olacak...
Kırılmaktan kendini kurtarabilmiş olanları görünce saygı duyuyorum.

Ne olur hayat bir kez olsun beni haklı çıkarmasın!


Şimdi ben acıyı öğreniyorum.
Yepyeni gözlerle bakıyorum hayata.
Hiçbir acının tazeliğini koruyamasamda ağzıma dolanmış,bende alışkanlık yaratmış sözcükler dökülüyor durmadan...
Fırtına öncesi sessizlikte değilim.Fırtına sonrası yani büyük bir kaybın ardından düşülen tehlikeli sessizlikteyim sanki. 
"Bir hayat kendisinin neresinde durur? ve
" Bir hayat bir hayatın neresinde durur?" sorularını çarpıyor kafama yazar...
Ve diyor ki " Ben neyim! Ben neyim, diye gelmedimse de dünyaya,belli; ben neyim, diye gideceğim."




Yorumlar

  1. yüreğine sağlık...vicdan hırkası ne kadar doğru yazdıkların körelmiş duygularım şimdi gün yüzüne çıkıyor sayende teşekkürler ...

    YanıtlaSil
  2. Kaleminize yüreğinize sağlık olsun. Ayrıca benim bloğuma da hoşgeldiniz. Bu sayede sizin yazılarınızla tanıştım))) Veee kendimden bir şeyler buldum. İşte bu nedenle kocaman bir tebessümle size teşekkür ediyorum, sizde okuduğunuzda tebessüm edersiniz diye...
    Sevgiyle kalın.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili İmran ve Belgin Hanım; güzel ve samimi yorumlarınız için teşekkür ediyorum. Sözcüklerimde kendini bulan yüreklerinize sağlık...Yüzümde tebessüm oluşturdunuz. Kalpten dökülen her bir sözcük benim için çok değerli bu nedenle güzel bloglarınızı keyifle takip etmekteyim.
    Sevgilerle

    YanıtlaSil
  4. yüreğinize ,kaleminize sağlık...
    yazılarınız aldı beni bende...
    takipteyim...
    bende beklerim sayfama..
    saygılarımla...

    YanıtlaSil
  5. Bir tesadüf bu kadar güzel olabilirdi. :) Kimin blogunda görüp, adınızı tıkladım hatırlamıyorum. Ama iyi ki tıklamışım. Tebrik ederim. Çok güzel yazıyorsunuz. Daha çok lütfen :) Takipte olacağım. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  6. Güzel yorumlarınızı okudukça yeni dostlar kazandığımı duyumsuyorum.Kelimelerin tılsımından gelen, yüreklerimizden kopan bir dostluk bu. Kimi zaman okuduklarımız, dinlediklerimiz bir yabancının sayfasında dokunuveriyor insana yada bir gülümseme oluyor. İşte bu yüzden yabancı değiliz artık birbirimize hoşgeldiniz diyorum:)
    Sevgilerle...

    YanıtlaSil
  7. o sokak aralarında 7-8 yaşlardaki çocuklara bakıp da görebilirsiniz ne kadar saf ve masum olduklarını hele öyle gururlu olanları varki uzatılan paraları almıyor sokakta değerli olan poşetleri toplayarak boğazından ekmeğini geçiriyor..bazen insanlığını yitirmiş olan insanlara bakıyorum bi de o saf ve temiz yüreklere üzülüyorum

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kırmızı Baladlar

                     Ben, kendine dokunan ve kendiyle çoğalan her aşka kalbini veren kadın ... Doğru muydu hayaletlerin her kaybedişi görünür kıldığı...  Bu odada ve bu sonsuzlukta nasıl çılgınca dileniyorum hayatı!...  Eğer  yağmur  yağınca içeri gireceksen seninle gitmem uzak ülkelere.  Ya da gölgelerine sığınan evimde yeşermeye çalışan canlı bir kaktüsü şımartırken,  rüzgara eğimli bir mektup düşürmezsen  penceremden ; seninle yaşayamam aşkı.  Öylesine zor bir uyku şimdi seni düşünmek.  Sarılışlarıma yanıt olarak içebilir misin gözyaşlarımı...  Ama dur!...  Tenin sıcaklığında kaderime bulaşacak bir iz bırakacaksan;  dur ve yalnız ürpertisini yolla gerçeğin...  Belki de sana gelmek yerine saçlarımı boyatmalıydım .  Bir  şiir  bırakmak için, tıpkı o şarkıda olduğu gibi; sadece beni  sev   diye... İnan adaletli değil hiçbir alışveriş....

Var Olmak

Düşünmekle hiç bir şeyi var edemezsin... Yazacağım  basit şeyler zaten vardır.    Tamamı basit, daha önce söylenmiş veya yazılmış olabilir hatta bunların hepsi bile olabilir. Herşeyi basite indirgemekle kolaya kaçarsın ve meselelerden uzaklaşırsın. Basit düşünebilmek en güzel başlangıcımdır. Başlangıçlarla aram çok iyidir. Bir başlangıç yapmaya çabalarım. Yol aldıysam ise başladığım noktaya ışık hızıyla dönerim. Sonlara hiç varamamak için çok çalıştım ve var olmak... Güneş sabahları doğudan doğar. İnsanlar sabahları uyanırlar. İşe giderler. Çalışmak vardır. Ayakkabı giyerler bazen siyah bazen kahverengi. Bazen beyaz, bazen kırmızı arabalara binerler bazende mavi ayakkabı giyerler. Trafik vardır. Hava vardır. Su vardır tabi. Bazen yağmur yağar ya da kar. Kış vardır karanlık ve ışıksız. Kışları hava erken kararır. Evlere gidilir. Sıcacık çorbalar içilir, Şeftali yenir. İnsanlar çizgili ya da başka desenli kumaşlardan pjamalarını giyerler. Masallar vardır. Pikniğe g...

Tuttum Bir Şiir Yazdım

Tertemiz bir kağıdı sözcüklerle karalamak kolaydır da, Mürekkebine gözyaşlarını katık edip şiir ile aydınlatmaktır zor olan Asi dir sözcükler toparlayamazsın kimi zaman, ancak bir düş düşer aklına şiir oluverir yinede… Sözcükler bile anlamlarını ararken ben tuttum sana şiir yazdım dua eden çocuk gibi içten…. Şiirim dua oldu, Çocukların duaları yanıtsız kalmazdı,benim şiirim sensiz kalmadı Tuttum sana şiir yazdım,sonra oturdum dua ettim Dua yazdım şiir oldu,şiir ettim dua… Duasından uyandı çocuk,şiirimle uyudu… Yeni güne uyanmak nasıl zor ise,senin uykuna şiir olmak öyle kolaydı, Aslında sen uyurken şiir kolay,şiir zorken senin uyanman olasıydı Ben sana tuttum şiir yazdım,sözcüklerim öyküye kaçtı, Sonra kahramanlarım öyküden kaçtı,öykü şiir olarak kaldı Sözcükler şiir olurdu da, Şiir, şiir olmaktan sıkılır sen olurdu Senin güzelliğinin şiir olması kolaydı da,seni sana şiirle anlatmak zordu Bir bahar melteminin, mayısın en güneşli gününde bir şiir o...